Hani bazı kuruluşlar vardır. Patrona sorulmadan, kendilerine çok yakın bir veya iki yönetici dışında hiçbir kimsenin konu ne olursa olsun karar vermeğe yetkili olmadığı şirketler. Ben yönetim kabiliyetine sahip olan çalışanların bu tür bir çalışma sistemi içinde kendilerini yıprattıklarına ve yöneticilik vasıfları ile birlikte o güne kadar kazandıkları tüm deneyimlerini de körelttiklerine inanırım.
Bir yöneticinin sahip olduğu sorumluluk ve yetki alanları içinde, işletmenin herhangi bir sorununa yeterince ulaşamadığı veya yetişemediği durumlarda, o konu ile ilgili sorumluluk ve yetkilerini veya yetkilerinin kısmını bir ast’a devretmesi işlemine verilen yönetimsel kavrama " Delegation " yani delege etmek deniyor malum. Tabii ki yetkiyi bir ast’a devretmek sözcüğü yetki devrinin bir ast yöneticiye yapılacağı anlamında kullanılıyor.
Konuya ciddi anlamda girmeden önce bu hususla ilgili bir yaşanmışa değinmek istemekteyim. Her konuyu uçta yaşamaya alışmış biri yetki devrini işte böyle yapar. Bu doğru mu derseniz, cevabı yuvarlarım. “ Sonucu iyi olan uygulama doğrudur “
TAV Dış Hatlar terminali yeni açılmıştı. Bu da istasyon hizmetlerinin eskiye nazaran çok büyük bir sahaya yayıldığı anlamına geliyordu. Ve de arkadaşlarım yeni terminale alışma sürecindeyken kontuar hizmetlerinden kaynaklanan yolcu şikâyetlerinde küçümsenmeyecek bir artış görülüyordu. Kontuar personeli ( x ) işlemle ilgili mutabakat almak için şefin hangi kapıda veya uçakta olduğunu sorup soruşturuyor ona ulaşamayınca Nöbetçi Müdürün hangi terminalde olduğu araştırılıyordu. Ve bu sırada birinin “ olur “ demesi ile noktalanabilecek bir yolcu talebi tabii ki haledilemiyor ve sonuçta basit sayılabilecek bir istek hayli yıpratıcı bir müşteri şikâyetine dönüşüyordu. Fazla düşünmeden bir yazı hazırladım. Mealen şöyleydi. “ Bu yazı ile kontuar hizmetleri esnasında görevli personele intikal edecek olan yolcu taleplerinin karşılanması konusundaki Genel Müdür Yardımcılığı yetkileri kontuar görevlilerine ve şeflerine devredilmiş olmaktadır. Bu kullanım esnasında vuku bulması muhtemel kasti olmayan hatalardan dolayı personel sorumlu tutulmayacak olup, bu yetki devrine istinaden yapılan uygulamaların İstasyon Başmüdürlüğüne raporlanması hususu vb.” Ertesi sabah yazı çoğaltılarak dağıtıldı. Bu yazı nedeni ile şirkette çok kritik edildim. En yakın arkadaşlarımdan bile çok tenkit aldım. Sonuçta bu gün, o dönemde yaptığım yetki devri nedeniyle yaşanmış olan hiçbir menfi olayı hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum, çünkü hiçbir terslik yaşanmadı. Veya bana intikal etmedi. Hatırladığım tek husus yolcu şikâyetlerinin minimuma inmiş olduğuydu. Bu konuda İstasyon Başmüdürü başta olmak üzere tüm yöneticilerin maharetini de ifade etmem gerekir. Tabii ki o dönemde de sistem içinde istisnasız herkesin birbirine yakın dost ve arkadaş olduğunu söyleyebilmek mümkün değildi. Buna rağmen İstasyon’da çalışan kardeşlerimin işe bakışları bir başkaydı. İş ile özel ilişkileri ayırt etme konusunda hepsi ustaydılar. Belki de işin sırrı bundaydı. O dönemde İstasyonda görev yapan tüm çalışanlara ve yöneticilere uygulamanın işe müspet yansıması ve de delege edilen yetki nedeni ile başımın ağrımamasından ötürü teşekkür borçluyumdur.
Yönetim mantığına vakıf uluslararası ve ulusal kuruluşlarda yetki devrinin kaçınılmaz olduğu genelde kabul görmekteyse de, genelde ülkemiz yöneticilerinin bu uygulamaya fazla iltifat etmedikleri biliniyor. Çalışma yaşamımızda zaman zaman bunu bizler de hissettik. Tepedekilerin bu uygulamaya rağbet etmemelerinin somut nedeni ise ortada. Tepe yöneticilerimiz tüm yetkiyi üzerlerinde toplamaktan ve merkeziyetçi bir tutum izlemekten haz duyuyorlar. Bu durumda sorunlu bir yöneticinin merkeziyetçiliği ve de kompleksleri ile yönetilen işletmenin sonuçta riske gireceği aşikâr. Zaman zaman yöneticilerin yetkiyi devrinden uzak durmalarının astlarına yeterince güven duymamalarından kaynaklandığını düşündümse de uygulamaya salt bu nedenle soğuk bakılmadığını defalarca gördüm ve hissettim.
Sizce bu yöneticilerin yetkilerini delege etmemeleri veya edememelerini yalnız merkeziyetçilik tutkusu veya astlarına güven duygusu hissetmemeleri ile izah edebilmek mümkün mü? Bunun kendi yeteneklerini bulundukları kademe için yeterli görmemelerinden ve de astların yetkilendirilmeleri halinde daha başarılı olabilecekleri ve de bunun doğal sonucu olarak gözden düşeceklerine ilişkin bir duygudan kaynaklanabileceğini ifade etmek sizce tamamı ile yanlış bir yaklaşım olabilir mi?
Genel nedeni bu şekilde izah etmeğe çalışmak ne kadar yanlış ise, bu varsayımı hiç ciddiye almamak ve göz ardı etmekte bir o kadar hatalı olmalı. Hangi yaklaşımın daha doğru olduğunu anlamak için yapmanız gereken tek şey, yukarıdakilere daha iyi bakmaktır. Hani yükseldikçe pantolonun arkasındaki yama daha görünür olur ya.
Atılan Adım Doğruysa.
Yaşamda yaptığımız bir takım hareketlerin, ulu orta konuşmalarımızın kimi ne denli üzeceğini, kıracağını düşünmeyiz çoğunlukla.
O an içimizden geldiği gibi davranır ağzımızdan akan kelimeleri duymayız bile.
Öfke ve sinir anımızda ise dilimize beynimizin hükmetmesinin gerektiğini hiç düşünmeyiz, düşünemeyiz.
Bu bir tarafa çoğunlukla derdimizi de anlatamayız karşımızdakine.
Oysa ki ne çok şey söylemek istemişizdir.
Rahmetli babam iyi bir yöneticiydi. Kendisini dikkatle izlerdim. Ev ve iş yaşamındaki anlaşmazlıkların münazarasında inanılmaz az konuşurdu. Bütün dikkatiyle dinlerdi karşısındakini. Yüz mimiklerinden, anlındaki kırışıklıkların artmasından veya azalmasından anlardık onun fikrini. Sonuçta konuşmayı, münazarayı bir şekilde ertelerdi. Yarına, belki de bir sonraki güne. Ertesi gün aynı konu açıldığında, bir gün önceki yüz mimiklerinin bizlere anlattığından hafif farklı yaptırımlar duyardık ağzından.
Anlardık ki geçen süre zarfında babam münazara konusundaki düşüncelerinin sivri köşelerini zımparalamış, konuyu gerek kendisi ve gerekse karşısındaki insan için daha kabul edilebilir bir hale getirmişti. Bir anlamda kendi düşüncelerini kendisinin yenmiş olduğunu düşünürdük. Bir gün, yakın ve sıcak bir konuşmayı takiben tarzının bir anlamda “geri adım atma olduğunu” kendisine hayli zorlanarak ifade edebildim. Gülümsedi. “ Bu tarzı tam olarak anladığın zaman insan ilişkilerini daha iyi tahlil edebilmekle birlikte insan kıymetini daha iyi anlama yeteneğini de kazanmış olacaksın. Yeter ki konu rotasından çıkmasın ve attığın bu adım konunun gelişmesini senin kontrolünden çıkartmasın, bir anlamda söz gelimi patinaj yaparken kaygan zeminde yönün tam geriye dönmesin “ dedi.
Birlikte yaşayan, birlikte çalışan insanların karşı karşıya oldukları zamanlarda düşüncelerinden sık sık taviz verme durumunda kaldıklarını hissederiz zaman. Şimdi daha iyi anlıyorum ki; bunu geri adım atma olarak yorumlamamak gerekir. Aslında geriye doğru atılmış gibi görünen bu adımın, birlikteliği sürdürme amacıyla “ öne doğru atılan bir adım” olduğunu düşünebilmek gerekir. Bu şeklin yaşamı ve beraberliği kolaylaştıracak ve birlikteliğin sürecini uzatacak olduğu mutlak.
Ve de bu yöntemin uygulanması gerek İş yaşamı ve gerekse ev yaşamında huzurlu olabilmek için gerekli.
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)