25 Ağustos 2025, Pazartesi
Bilal YILDIZ
Bilal YILDIZ [email protected]

HEM ARSIZ HEM PİŞKİN

SAHTE AVUKAT” başlıklı yazımızda ne demiştik?

Maalesef gelinen noktada, toplumun nüvesindeki ahlaki zafiyetlerin yıllardır kışkırtılarak, çoğu zaman da cezasız bırakılarak adeta teşvik edildiğini görüyoruz. En kötüsü de neredeyse her ay bir yenisi patlak veren bu sahtecilikleri, usulsüzlükleri, haksızlıkları, hırsızlıkları, yolsuzlukları vb. artık kanıksamış olmamız. Çünkü bunların her birini 3-5 gün konuşup unutuyoruz. Bu kötülük yarışındaki failler ise utanmadan sıkılmadan her seferinde seviye atlıyorlar. Demiştik.

Maalesef beklenen oldu. Konu bir hafta yazıldı, konuşuldu ve sonunda arşivlerdeki yerini aldı. Bu arada etik ve ahlak yoksunu sahtekarların marifetleri birer birer ifşa oldu.

Başta Onlar TV olmak üzere, iddianameleri okuyup, araştırıp bize anlatan değerli gazetecilerden öğrendik bütün detayları. Neler var neler? Depremde ölen doktorların e-imzalarını kullanarak doktor olup, sahte reçete yazanlar. Sosyal medyada gördükleri ilana başvurup parasını ödeyerek, 3 saatte inşaat mühendisliği diploması alanlar. Dörtyüzbin TL karşılığında, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olanlar. Dark Web de sınav sorularını satışa çıkaranlar. Sahte pasaportla tıp, hukuk okuyanlar. Sahte diplomayla 12 yıl imamlık yapan birisi. Ege Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu olan anahtarcı vb.

Bazı meşhur tipler de var içlerinde. Mesela padişah torunu olduğunu söyleyen malum şahıs adına sahte diploma düzenlendiği iddia edildi. Hürriyet’in “Sahte Diplomalı Ecdat Torunu” haberine karşı, 30 bin TL tazminat ve erişim engeli talebiyle dava açıldığını, mahkemenin bu talepleri reddettiğini okuduk gazetelerde.

Provokatif ve yandaş X paylaşımları ile meşhur olan bir ismi lazım değil, sahte diploma vakasını FETÖ'cülerin devlet ile hesaplaşması olarak izah etmeye çalıştı. Nedense, bu sahtekarlığın ifşa olmasından rahatsız olmuş.

Milletvekili Ali Mahir Başarır, bir yandaş kanalda “ver mehteri” diye bağırıp, saçma sapan hareketler yapan bir program sunucusunun diplomasının sahte olduğunu açıkladı.

Kamuoyunda “Yeliz” profiliyle bilinen milletvekilinin de internetten diploma aldığı iddia edildi. Söz konusu kişinin, medyaya yansıyan açıklamasında, YÖK’ün tanımadığı, denklik vermediği Newport üniversitesinde fiilen eğitim aldığını iddia ettiği, “Maksadımız bir diploma almak değil, bir eğitim almaktı. Biliyorduk ki; YÖK bu okulun diplomasını tanımıyordu. Biz de YÖK’ü tanımıyorduk. Açıklamasını yaptığı gazetelerde yer aldı.

Ülkenin günlerdir konuştuğu sahte diploma skandalında, internetten sahte diploma temin etmeye çalışırken dolandırılan bazı kişilerin şikayetleri ise “Pes" dedirtti. İşe girmek, tıp mezunu olmak veya ailesine "şaka" yapmak amacıyla para veren ancak karşılığını alamadıklarını ifade eden kullanıcılar "mağdur" olduklarını iddia ederek soluğu “Şikayetvar” sitesinde aldılar. Kullanıcılar pişkin ve arsız bir şekilde sahte diploma almak için para ödediklerini, ancak diplomalarının kendilerine verilmediğini açıklayıp yardım istediler.

Sahte diploma olayında bir defaya mahsus af çıkarılması gerektiğini söyleyenlere ne demeli? “Tamam olay yanlış ama bu şekilde iş kuran, iş yapan bir sürü insan var. Bizim akrabalardan da para kaptıran, mağdur olanlar var. Nasıl vergi barışı varsa, nasıl imar barışı varsa, diploma barışı da olmalı” diye açıklama yaptı birisi.                                             

Bu arada Diyanet'ten utandıran fetva geldi ve: “Torpille girilen işten elde edilen kazanç helaldir” sözleriyle tepki çeken Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi, Mısır’a dini müşavir olarak atandı. Gazetelerde, diplomatik dokunulmazlık sahibi de olan bu danışmana 6 bin dolar maaş bağlanmış olduğu yazıldı.

Sonuç olarak, yıllardır ülkedeki liyakatsizlikten, nepotizmden yakınan vatandaşlar, bir lağım gibi patlayan sahte imza-diploma olayı ile bir kez daha üzüntü ve karamsarlık içine düştüler. Çünkü resmî açıklamalar, bu organize kötülük ve yozlaşmayı birkaç kişinin yaptığı sahtecilik olarak yansıtıyor ve işin diğer boyutu bilerek ya da bilmeyerek görmezden geliniyor.

Çünkü, bu sahteciliklerden faydalanarak diploma, sertifika, iş makam, mevki para edinenlerle ilgili kamuoyunu tatmin edecek bir işlem yapılacağına dair herhangi bir resmî açıklama henüz duymadık. Fetva verildi ve konu bu yönüyle kapandı adeta.

Bu sahtekarların pişkinliği ve arsızlığı ise toplum vicdanını kanatmaya devam ediyor…

Geçen yazıda biraz anlattığım sahte avukat da benzeri pişkin ve arsız tepkileri yazının altına VPN kullanarak yazdığı 40’ a yakın yorumla ortaya koydu. 

Yayınlanan bazı yorumları, özellikle sivil havacılık camiası ile ilgili okuyucularımızın fark etmiş olduğunu zannediyorum. Çünkü, bir kısmı yazıya ve yapılan yorumlara cevap mahiyetindeki yorumlarda adeta yaptığı işi savunan birinin pişkin tavrı içinde olduğu anlaşılıyor.

Eleştiri sınırlarını aşan, hakaret ve tehdit içeren yorumlar ise site kuralları gereği sansürlenerek çöp kutusuna atıldı. Sansürlenen yorumların rumuzları bile, sahte avukatın ne denli arsız bir hezeyan içinde olduğuna dair bir fikir veriyor aslında.

Önceki yazıda, elan çalıştığı sendikanın ismini bilinçli olarak yazmadım. Çünkü ben emekçilerin haklarını savunan hiçbir organizasyonun yıpranmasına sebep olacak bir tutum ve davranış içinde olmadım. Bundan sonra da olmam. Ama sansürlenen bir yorumunda, kendi kötülüğüne, sendikanın ismini de karıştırmaya çalıştığını düşündüm.  

Belli ki; önceki işyerinden kovulmasına sebep olan sahte avukatlığı mevcut iş yerinde de sürdürmek istiyor. Sendikadaki konumunu kullanarak, üyelere verilen “ücretsiz hukuki destek” imkanını istismar ediyor. Sendika yönetiminin, bu istismarın farkında olmadığını düşünüyorum. Sendikaya gelen üyeler de avukat olmayan birinden fahiş ücretlerle avukatlık hizmeti aldıklarını bilmiyorlar.

Mutlaka okuyanların dikkatini çekmiştir. Sahte avukatın yazdığı kuvvetle muhtemel olan yorumlardan birinde, güya ironi yapılarak, konu vekalete getirilmiş. “Ee sonra ne olmuş? Bana vekaletini ver demiş mi? Vekaletini almış mı? Duruşmalara da girmiş mi? Hikâyenin sonunu merak ettim.” İfadeleriyle diploma ve ruhsat olmadan resmi işlem yapılamayacağı ima edilmiş. Bu soruların basit cevabı şudur: sahte avukatın iş birliği yaptığı ruhsatlı avukatlar var. Bunların isimleri bende saklı. Gerekirse, açıklarım.

Geçen yazıda kısaca değindiğim “mahlas kullanma” konusunda da biraz detay vermek istiyorum. Geçmişte birbirleriyle atışan ünlü yazarların ya da gizli görevi olan bazı görevlilerin mahlas (takma isim) kullanarak köşe yazısı yazdıklarını yaşı müsait olanlar bilir.

Kiminle bir fikir tartışması yapıyor ya da gizli görevi mi var? bilmiyoruz. Ama görünen o ki; yazarlığı da gizli saklı yapmayı tercih ediyor bu sahte avukat. Bu arenada da ürkek davrandığı, ismiyle cismiyle ortaya çıkmaya cesaret edemediği çok açık. Zaten VPN kullanarak hakaret, iftira, küfür içeren yorumlar yazıyor olması da bu karakterini ortaya koyuyor.

Bu ismini gizleme konusunu, yıllar önce, yazılarını yayınlayan sitenin bazı okurları da eleştirmişler. Siz korsan bir sitemisiniz ki; takma isimli birisine yazı yazdırıyorsunuz? Bu işin basın ahlakına uyduğunu iddia edebilir misiniz? Diye site sahibine soru yöneltmişler.

Yaklaşık üç yıl ünce vefat eden site sahibi, sahte rumuzla yorum yapmakla, takma isimle köşe yazısı yazmayı birbirine karıştıran cevabında: “Merak etmeyin ben yazarlarımın kim olduğunu biliyorum. Herhangi bir yazısından dolayı suç işlenirse, genel yayın yönetmeni olarak beni muhatap alıyorlar.” Cevabını vermiş!

Özetle, sahte diploma, ruhsat, sertifika vb. belgeler edinerek ya da kendisini bir meslek mensubuymuş gibi lanse ederek haksız kazanç peşinde koşanlar, maalesef son dönemlerde çok fazla arttı. Meydanı boş bulmuşlar gibi hareket ediyorlar ve adeta korunuyorlar. Çünkü, kendilerinden hesap sorulmayacağını düşünüyorlar.

Geçen yazıdaki bir bölümü, meselenin toplumsal özüne işaret ettiği için burada tekrarlayarak yazıyı noktalıyorum.

Kötülük peşinde koşanların, kötülük yayanların toplumu kendi kültür, ahlak ve idrak seviyelerine indirgediklerini; başka bir ifadeyle, toplumun önemli bir kesiminde var olan kötülük potansiyelini ortaya çıkardıklarını görmek ve bu yozlaşmayı çaresizce izlemek zorunda kalmak, çok acı ve çok üzücü.

Biz çocuklarımıza böyle yozlaşmış bir ülke mi bırakacağız?

[email protected]

HEM ARSIZ HEM PİŞKİN

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000