241 can gitmiş, yürekler yanmış… Ama birileri için hâlâ en önemli şey: “Suçlu Türk olsun, bizlik bir şey yok.”
Hindistan’da düşen B787-8 uçağı… Acı bir olay. Ama daha soğumadan, “Bu uçağın bakımını THY Teknik yaptı” diye bir iddia servis edildi. Nereden çıktı, kim yaydı, niye yaydı? Bilinmez. Ama klasik bir hikâye bu: Suçlu aranırken önce Türk'e bak!
DMM (Dezenformasyonla Mücadele Merkezi) hemen açıklama yaptı. “Hayır kardeşim, bu uçağın bakımı THY Teknik’te değil. Anlaşma bu uçakları kapsamıyor,” dedi. Ama ne fayda!
Çamur at, izi kalsın.
Bu ilk değil. Daha önce Çelebi’ye de aynısını yaptılar. Her havaalanında, her pist başında, alın teriyle çalışan bu şirketleri hedefe koymak neden? Çünkü bir başarı hikâyesi hazmedilmiyor.
THY Teknik, uçak bakımında dünyaya servis veriyor. Evet, sadece Türkiye’ye değil, dünyaya… Boeing’e kafa tutan bir şirketten bahsediyoruz. Kalite, disiplin, hassasiyet...
Burası Avrupa'nın en büyük bakım-onarım üslerinden biri.
Çelebi keza öyle. Yer hizmetleri dediğin, sadece valiz taşıma değil. Dakika dakika, saniye saniye çalışan, hava trafiğinin omurgasını taşıyan bir organizasyon. Alman’ı, İngiliz’i, Hindistanlısı hizmet almak için sıraya giriyor ama birileri içeriden baltalamaya çalışıyor.
O yüzden diyorum ki…
THY Teknik, Çelebi... Bunlar bizim yüz akımız.
Bir uçak düşmüşse, önce o ülkenin siciline bakılır.
Suçu bize atmak isteyen varsa, önce aynaya baksın.
Bu uçak Hindistan’da düştü ama utanma duygusu yine bizim üstümüze yıkıldı!
YAZIK!
Siper mi, Sefalet mi?
Ortadoğu cayır cayır… İran, İsrail, füze üstüne füze…
Sabaha karşı siren sesleriyle uyanan halklar, gökyüzünde birbirine giren demir kuşlar…
Ve biz...
Sınırdayız. Ateşin kenarındayız.
Ama hâlâ “savunma sanayiye bu kadar para harcanır mı?” diyenler var.
Bu coğrafyada gücünü yitirirsen toprak da senin değil, tarih de...
SİHA'n yoksa sınırın çizilmez, kelimen duyulmaz.
Aselsan… Havelsan… Roketsan… Baykar…
Bu şirketler fabrika değil, geleceğimizin kaleleri.
Füze yapıyorlar, yazılım yazıyorlar, radar geliştiriyorlar.
Ve en önemlisi: Kimseden izin almıyorlar.
Ne Amerika’ya dosya yolluyorlar, ne Avrupa’ya diz çöküyorlar.
Ama gel gör ki…
Bir kısım “aydın görünümlü çubuklu arkadaşlar”, roketi görünce “bu parayla okul yapılsaydı” diyor.
Yahu kardeşim!
O okulun çatısı bile kalmaz bu toprakta, hava savunman yoksa!
Bu yüzden…
Savunma sanayisi lüks değil, şarttır.
Gökyüzünü kontrol edemeyen, yerin altına gömülür.
Dosta güven, düşmana korku veren tek şey, üretmektir.
Yeminli Mütercim mi? Yoksa Yeminli Müşteriden Götürmeci mi?
Burası Türkiye.
Burada bazıları için “yemin” sadece noter mührüyle başlar, vicdanla biter.
Ama gel gör ki, vicdan kalmamış.
Bir arkadaş, kendine "Yeminli Mütercim Tercüman" demiş.
Kartvizitte altın yaldızla yazıyor, altında da “Expert Tercüme” gibi havalı bir tabela.
Ama fiyat listesi yok. Tutturabildiğine… Elemanı başka fiyat çeker, tercümanı ayrı.
Bir de fiyatlar el yazısı olunca başka bilgisayar yazısı olunca başka.
Anlaşmışsınız X liraya.
İki belge, net fiyat.
Ama sonra?
Hokus pokus, fiyat olmuş 3X lira!
“Ee başka evrakları da çevirdim” diyor.
İstemedik ya, yine de çevirmiş!
Olur ya...
Dişçiye diş çektirmeye gidiyorsun, “hazır geldiniz tüm dişleri söktüm” diyor gibi.
Pasaportu bile istiyor. Neymiş yanlış yazmamak içinmiş. Oldu olacak onu da çevirseydin diyorum.
Yetmedi, onu da çevirelim mi diye soruyor!
Belli ki yeminini dolara yapmış, vicdanını dövize bağlamış.
Bu ülkede…
Tercüme sektörünü denetleyen yok!
Ticaret Bakanlığı mı bakar, Dışişleri mi karışır belli değil.
Ama belli olan şu:
Bu işin suyu çıkmış.
Tutturabildiklerine fiyat çekenler var.
Burası tercüme bürosu değil, döviz bürosu olmuş.
Yeminli Mütercim diyorsun…
Ben böyle yemin görmedim.
Ticaret ahlakı yerlerde,
Noter mührü var ama güven mührü yok.
Pasaport tercümesi yapacak adamın önce karakter tercümesine ihtiyaç var!
Daha ne diyelim...
Serdar BAŞAĞAOĞLU
Yorumlar