Son günlerde uçuş noktalarının neredeyse tamamından rötar görüntüleri ile karşılaşıyoruz. Özellikle AJET adıyla kurulan THY firmasından gelen bu görüntülere hava trafik kontrolörlerinin sessiz eylemlerinin de etken olduğu ifade ediliyor.
Önce hava trafik kontrolörleri açısından bakmak istiyorum rötar konularına. Anlıyorum ki büyük bir kavga var. Ama bu kavganın ceremesini ülkeye çektirmek doğru değil. Bir hak için eylem yapmak demokratik haktır ve bu hak arayışını da normal karşılamak lazım.
Örneğin işçiler haklarını korumak için yürüyüş yapıp, mağduriyetlerini dile getirebilirler. Ancak caddede yürüyüş yapanın cam kırma hakkı yoktur.
Kontrolörlerin sessiz eylem yaptıklarını, uçuşları geciktirdikleri, iniş/kalkış yapan uçakları beklettikleri yönündeki bilgilerin doğru olduğunu kabul ediyorum.
Ancak benim onlardan önemli bir ricam var. Bakın havacılık tazminatının çıkması için 2006 yılında verdiğim mücadeleden hepinizin malumatı var. Hatta tazminatın çıkartılmasında ne kadar katkım olduğunun sağır sultan bile bilir.
O sebeple kum tanesi kadar hatırımız var ise bu eylemlerin sezonun tam ortasında yapılması, ülke ekonomisine zararını, uçakların rötar yapmasından dolayı yolcu mağduriyetlerini düşünerek hareket etmekte fayda var.
Lakin işin ucu iyice kaçtı. Meteorolojiden dağdaki güvenlik personeline kadar tazminat dağıtmaya kalkarsanız işin suyunun çıkacağını en kötü yönetici bile tahmin edebilir. En doğru kararın seyrüsefer hizmetlerinin ayrılarak yeni bir kurum tesis etmek olduğunu artık anlamanız gerekir.
Bu konuda çok yazı yazdım, çokça öneride bulunduk. Ama diyeceksiniz ki DHMİ’nin ve hatta SHGM’nin personeli bu haktan yararlanıyor, onu nereye koyacağız. Doğru, dallandırılıp/budaklandırılıp havacılık tazminatı dağıtmanın en başından sorun olacağını düşünmek gerekirdi.
Sendikalarla kurum yönetirseniz, onların dediklerini yapacaksanız ve hatta onların adamlarını yöneticilik pozisyonlarına atayacaksanız bu koltukları da onlara teslim etmelisiniz.
Demem o ki, seyrüsefer hizmetlerini ayırıp ayrı bir genel müdürlük inşa ederseniz, diğer DHMİ çalışanlarının hak kayıplarını kurum kasasından yapın.
Keza SHGM’deki kurum çalışanlarının kayıplarını da yine kurum kasasından telafi edin. Hazır yeri gelmişken, SHGM’de çalışan taşeronlar da bu tazminattan yararlanıyor mu açıkçası merak ediyorum!
Derdim; ülkenin imajını rötarlarla, yolcu mağduriyetleri ile düşürmeyin. Nasıl milli konularda birlik ve beraberlik içinde oluyorsak, havacılığın da milli bir mesele olduğunu idrak edelim.
Tekraren özetliyorum. Kontrolörler haklı ve fakat zaman yanlış.
Bu arada sendikal faaliyetlerde bulunduğu için yeri değiştirilen DHMİ personelinin mağduriyeti de bir an evvel giderilmeli. Yine anlıyorum ki burada birbiri ile çekişen değişik sendikaların oyunu ile bu kardeşimizin yeri değiştirildi. DHMİ Genel Müdürü Hüseyin Keskin’in bu sendikal oyunlardan uzak durması gerektiğini ifade etmek isterim.
Gelelim AJET durumuna;
Bakın AJET bir hırs ile, bir özenti ile kurulmuş şirket. Kurulduğu günden itibaren rekabet edeceğim diyerek kurulmuş bir şirket. Low-Cost mantığında işletilmek istenen şirkette bu mantığı işletecek yöneticilerin, RyanAir, EasyJet ve Pegasus gibi şirketlerde üniversite okur gibi 4/5 sene işletme eğitimi almaları gerekirdi.
Bakın, davul/zurna protestolar görüyoruz. Teknik arıza mı, uçak yetersizliği mi, personel yetersizliği mi, planlama eksikliği mi adına ne derseniz deyin önemli bir sorun görünüyor.
Dolayısıyla arıza yapan bir AJET uçağının veya herhangi bir sebeple uçuş yaptığı rota üzerinden geri dönüyorsa buna SmartLynx uçağı diyemezsiniz.
Nasıl Isparta’da düşen World Focus uçağı Atlasjet adına uçarken kaza kırım geçirdiyse ve bu kaza AtlasJet’e fatura edildiyse kimse kusurdan kaçamaz.
Kiralayan sen isen sen bu uçaktan her bakımdan sorumlusun. Zira o senin logon ile uçuyor.
Ayrıca o kadar hazırlıksız bir uçuş serüveni başladı ki, AJET yukarıda bahsettiğim SmartLynx firmasından ekipli uçak kiraladı. Bu firma dünyanın en büyüklerinden birisi.
Dolayısıyla aksaklığı onlara değil AJET kendine yazmalı.
Yorumlar Tüm Yorumlar (93)