Boğaz kıyısındaki Çengelköy semtinin adını taşıyan ana cadde boyunca ilerlerken, alışılmışın dışında olanı arayan gözler için çok sıra dışı bir tarihi eser duruyor. Adından da anlaşılacağı üzere, yaşlı bir çınar ağacının altında yer alan bir kafe. Aynı isimde (Çınaraltı Kahvesi) benzer kafelere Boğaz boyunca uzanan semtlerin hemen hepsinde rastlayabilirsiniz. Sadece önceki isim, bulunduğunuz semte göre farklılık gösterecektir.
Çengelköy ismi Türkçe'de Kanca (çengel) Köyü (köy) anlamına gelmektedir. Bu isim için iki olası açıklama önerilmektedir. Bunlardan yaygın olarak kabul göreni, ünlü Osmanlı seyyahı ve yazarı Evliya Çelebi'ye (1611-1682) dayanmaktadır ve Çelebi, semtin adını 1453 yılında Osmanlıların şehri fethinden sonra burada bulunan Bizans çengel ve çapa zulasından aldığını iddia etmektedir. İkinci açıklamaya göre ise isim, burada bir sahil camisi yaptıran Osmanlı Amirali Çengeloğlu Tahir Paşa'dan gelmiş olabilir.
M.S. 6. yüzyılda İmparator Justinus II tarafından karısı Sophia için burada bir saray yaptırılmış ve o dönemde bölgeye Sophianae adı verilmiştir. Daha sonra, 19. yüzyılda burada bir yazlık saray olan Hümayun Kasrı da inşa edilmiştir. Her iki yapı da bugün ayakta değildir. Çengelköy burada yetişen özel salatalıklarıyla ünlüdür. Semtin adıyla anılan bu salatalıklar, İstanbullular tarafından geleneksel bir lezzet olarak aranan oldukça küçük, koyu yeşil renkli ve neredeyse gevrek salatalıklardır.
Yoldan geçen pek çok kişi için Baş Muhafız Ahmet Ağa Çeşmesi, şehirdeki pek çok çeşme arasında Osmanlı dönemine ait bir başka tarihi çeşmedir. Ancak çok görkemli olmasa da kendine has bir özelliği var. İnsanlar nadiren anıtı incelemek için birkaç dakika ayırır. Eğer ayırırlarsa, çeşmenin tam tepesinde duran mermerden yapılmış büyük lahanayı mutlaka fark ederler.
Çengelköy'deki Baş Muhafız Ahmet Ağa Çeşmesi'nin tepesinde mermer bir lahana var.
Şehrin dört bir yanında benzer çeşmeler bulunsa da lahana figürleri bu tür anıtlarla sınırlı değildir. Cami avluları, merdiven korkulukları ve hatta mezar taşları gibi beklenmedik yapıların bir parçası olarak da karşınıza çıkabilirler. Benzer şekilde (belki daha seyrek olsa da) şehrin çeşitli yerlerinde bamya figürleriyle de karşılaşabilirsiniz. Bunlar aslında Osmanlı döneminde yüzyıllarca süren büyük bir sportif rekabetin sembolleridir. At sırtında oynanan geleneksel bir takım sporu olan ciritte iki takımın amblemleridir.
Orta Asya Türk halkları arasında popüler bir oyun olan bu atlı oyun, 11. yüzyılda Türklerin batıya göç etmesiyle Anadolu'ya getirilmiştir. Oyunun amacı, rakip takımın atlılarına tahta bir cirit atıp vurarak puan kazanmaktır. Farklı kaynaklar, Lahana Yetiştiricileri Ekibi ve Bamya Yetiştiricileri Ekibi olarak bilinen iki ünlü cirit takımının kurucuları olarak farklı padişahlara atıfta bulunmaktadır. Bazıları Sultan I. Mehmet (1413-1421) olduğunu belirtirken, diğerleri torunu Fatih Sultan Mehmet'e (1.c. 1444-1446, 2.c. 1451-1481) atfeder. Her iki durumda da 15. yüzyıla kadar uzandığını söyleyebiliriz. Her şeyin çıkış noktası, cirit oyunu aracılığıyla seçkin süvariler yetiştirmekti.
Takımlardan biri lahanasıyla ünlü Merzifon'un atlılarından, diğeri ise bamyasıyla ünlü Amasya'nın atlılarından oluşuyordu. İki takımın amblemleri de bu şekilde ortaya çıktı. Lahana Yetiştiricileri Takımı yeşil üniformalar giyerken, Bamya Yetiştiricileri Takımı kırmızı üniformaları tercih ediyordu. 16. yüzyıla gelindiğinde bu eğitimler ciddi savaş oyunlarına dönüştü. Aynı zamanda, imparatorluğun tüm tebaası arasında son derece popüler hale geldi. Elitler, vezirler, paşalar, devlet görevlileri ve sıradan insanlar bu iki takımın fanatik destekçileri oldular. Sultanlar bile zaman zaman farklı takımların sadık taraftarları oldular. Her maç, tıpkı günümüzün büyük derbileri gibi büyük bir olay haline geldi. Maçlar ve rekabet, Sultan 2. Mahmut'un (1808-1839) modern bir ordu kurmak için Yeniçeri kurumunu kaldırdığı 16 Haziran 1826 tarihine kadar devam etti.
Çengelköy'deki çeşme (diğer adıyla Lahanacılar Çeşmesi) 19. yüzyılda inşa edilen çok sayıdaki benzer çeşmeden biridir. Sultan Abdülmecid'in (1839-1861) Sadrazamlarından Koca Hüsrev Mehmet Paşa'nın Baş Muhafızı Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bir dahaki sefere İstanbul'da dolaşırken, Osmanlı döneminin popüler cirit takımlarını anmak için lahana ve bamya figürlerine dikkat edin.
Ülgen Özgül - 17-05- 2025
Şimdi ne lahanacılır ne de bamyacılar var. Spor kulübü kavramı ise 1902'de 22 kişiden oluşan bir gurubun, haftanın belirli günlerinde bir araya gelip çeşitli jimnastik hareketleri yapmaları ile başlar.
Mahalledeki birkaç genç, aletli ve aletsiz jimnastik, barfiks, boks, güreş, halter gibi spor dallarına ilgiliydiler. Hafiyelerin yaptığı bir baskın sonucu karakola düşmüştür. Ancak, II. Abdülhamid'in başyaveri Mehmet Paşa ve kuşçubaşı Behçet Bey'in de aralarında bulunduğu saray erkanından kişiler, yeni kurulan bu kulübün aletli jimnastik, güreş, boks ve halter gibi insan sağlığına faydalı sporlarla uğraşan bir mektep olduğuna padişahı inandırmaları, o dönemde hoş karşılanmayan ve dini yönden haram olarak kabul edilen futbol oyununu oynamamaları ve sadece beden hareketi yapmaları sebebiyle herhangi bir ceza almamışlardır. II. Abdülhamit ise kulübün belirtilen spor dalları ile uğraşmaları için özel bir ferman çıkararak faaliyetlerine izin vermiştir.
1903 yılının Mart ayında özel izinle Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü kurulmuştur. Böylece diğer takımların kuruluşlarının önü açılmıştır.
Ocak 1910 tarihinde Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nü tescil ettirmiştir. Böylece Beşiktaş, tescil edilen ilk Türk spor kulübü olmuştur.
Bilindiği üzere Spor, Jimlastik, boks, futbol, voleybol, basketbol gibi sporlar hep yabancı isimlerle anılır. Geleneksel cirit bile spor olarak değil, süvari becerilerini geliştirmek için oynanan, ciridini rakibe karşı isabetli bir şekilde atmasını, muharebe anında kendisine ve bineğine olan hakimiyetini sağlayarak rakibine üstün gelmesini amaç edinen, kuralları olan bir askeri kökenli oyundur.
Ne diyelim, maksat spor olsun.
Yorumlar