Bu ara gazetelerde birtakım olaylar okuyoruz. İnsan vicdanı ile hiç bağdaşmayacak şeyler. Cinayetler, içkili araç kullanmaktan oluşan kazalardaki can kayıpları Vb. Bu haberler beni aşağıdaki konuya götürdü tekrar. Temenni edelim ki, önümüzdeki süreçte bu tür olaylar azalsın ülkemizde.
Hepimiz biliriz ki, bedenimizin bilmediğimiz bir yerine bir “Yargıç” yerleştirilmiş.
Kimi kalpte oturduğunu söyler, kimi ise onun adresini daha yukarılarda olarak tarifler. Yargıca en güzel mekânı ise bir küçük sofa beyinde, bir bakla oda ise kalbinde yer ayıranlar vermiştir.
Adı mı? Bu seçkin kiracımızın adı “Vicdandır. Bay Bolat’ınki de sizinki de benimki de şu yoldan geçen adamınki de hep aynı isimle çağırılır. Vicdan, çatık kaşlı, kırmızı yakalı cübbesi olan, elindeki tokmağı “karar “deyip masaya vuran bir yargıç mı? Bilinmez. Gören yok ki tarif etsin. Ama böyle olmadığı mutlak. Şayet böyle olsaydı ve kararlarımızı vicdanımız, içimizdeki yargıç verseydi bu kadar hata yapar mıydık?
Yargıç, duygusal oluşumları, beynin mantık fonksiyonu ile yoğurup bizi sorgular ve de gün boyu yaptıklarımızı yargılarken, gece aniden uykudan uyanırız bazen. Ona neyi, neden yaptığımızı anlatırken arada bir rahatsızlık hissettiğimiz olur. Bakarız ki ya yastık ıslanmıştır ya da atletimiz sırılsıklamdır.
Yaptıklarımızdan ötürü vicdanımızın bize uygun gördüğü mahkûmiyet kararını irdeleme ve temyiz hakkımız olmaz? Zira yaşamda bedenimizde misafir ettiğimiz bir üst yargıç yoktur.
Vicdanın bize uygun gördüğü ceza ise genelde aynı fiili tekrarlamamak olur.
O bizi bu kez tepeden, yukarılardan gözlemler. Ceza uygulaması sürecindeki tutumumuzu görmek için yargıcın, vicdanın bu görevi, yaşam perdemiz kapanana kadar sürecektir. Nihai hesaplaşma mı? Onu bilemem.
Perdenin kapanmasından sonra, eğer yaşamdaki cezaları kabulleniş şeklimizde terslik yoksa cezaya konu olan fiili tekrarlamamak için gayret sarf etmiş isek, yüce yargıcın bizi ana mahkemede sanki avukatımız gibi koruyacağını söylüyorlar.
İçimizdeki bu yargıcın farkındaysak, onun mahkemesinde her gün kendimize hesap veriyorsak ve de yaptıklarımızdan ötürü kendimizi yargılıyorsak, insan olduğumuza inanabiliriz.
VİCDAN AYNASINI TERS ÇEVİRMEK.
İnternet sayfalarını karıştırırken Sn. Rasim Özdenören’ in Yeni Şafak gazetesinde kaleme aldığı “Vicdan aynasını ters çevirmek” başlıklı yazısı dikkatimi çekti. Bu yazıdan yazarın ismini belirterek alıntı yapıp kendi satırlarımı zenginleştirmek yerine bu usta kalemin yazısını sizlerle direk paylaşmak istedim. Konuyu yukarıdaki anlatımımdan daha güzel dile getirmiş olduğu kesin. Yazıyı bire bir, noktasına virgülüne dokunmadan paylaşıyorum.
Kandırmanın en onulmazı kendi benine karşı işlenmiş olanıdır. İnsan kendini kandırmaya yönelince öyle bir gayyaya yuvarlanmış olur ki, oradan çıkma umudunu ona kimse veremez. Kendi bile...
İnsan kendini kandırmaya ihtiyaç duyar mı? Bu soruyu abes buluyorum. Çünkü insan kendini kandırır. Kandırıyor. Kendini kandırması için elinde bazı nedenler bulunduruyor. Belki en başta kendi vicdanını yatıştırma güdüsü yatıyor.
Vicdan başkaldırıyor. Vicdan kişiye kendi hal diliyle konuşuyor. Yapamazsın, böyle yapmamalısın buyruğu birden öne çıkıyor. Burası vicdan ile çıkar arasında çekişmenin başladığı alandır.
Vicdan, insanın son müracaat merciidir. Yasalar, mahkemeler onun hakkında bazı hükümler vermiş olabilir. O, kimi mercilerden yapıp etmeleri için fetva istihsal etmiş olabilir. Ne ki, bütün bu yargıların, fetvaların nihai temyiz mercii vicdan aynasında ortaya çıkar. Vicdanın aynası yalan söylemez.
O durumda ne yapılabilir?
Kendini kandırmak isteyenin yapabileceği bir tek şey kalıyor geriye: aynayı yüzüne kapatmak.
Vicdanını susturmak. Vicdanıyla yüzleşmekten kaçmak.
İşte burası, her türlü ilkenin çiğnendiği yerdir. İnsan, kendi ilkesini çiğnerse, bu yüzsüzlüğü bir kez icra ederse, yani kendine olan saygıyı hiçe sayarsa, onu yokluğa mahkûm ederse, geriye kendi de kalmaz. Geriye belki yaşayan bir gövdenin gölgesi kalır. Ne ki yaşadığı sanılan gövde artık yürüyen bir cenazeden başka bir şey değildir. O zaman insan ikizleşir mi?
Her vicdan bir insanı temsil ediyorsa, orada kaç insan kalır veya orada bir insanın kaldığı ileri sürülebilir mi?
Tarkovski’nin bir belirlemesi var, tam da değinmek istediğimiz noktayı on ikiden vuruyor: “İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir.”
Burada altı çizilmesi gereken ibare kişinin hayat ile olan saf ilişkisini yitirmesi durumudur. Çünkü yitirilen değer dürüstlüktür. Doğruluk nesneldir. Yargılarımızın doğru olup olmadığını nesnel ölçütlerle deneyimlememiz mümkündür. Dürüstlükse özneldir. Onun tek denetleyicisi varsa o da kişinin kendidir. Kişi kendini kandırmadan, kendine ihanet etmeden dürüstlük dairesinin dışına çıkamaz. Bir kez dürüstlük dairesinin dışına çıkınca da, bir daha aynı daireye avdet etmesi imkânsız kalır.
Dürüstlük dairesinin dışına çıkıldığı anda vicdan da felç olur. Bir daha onarılmaz olarak, bir daha iflah bulmaz olarak...Bütün aynalar ters çevrilir. Ters çevrilmemiş olan da o yüzü artık tanımaz hale gelir.
(1 PERDE) BU BİR SİVİL HAVACILIK NEŞRİYATININ HABERİ DEĞİL. THY İLE DEVAMLI UÇAN YABANCI BİR AİLENİN GÖRÜŞÜ
Sayfa düzeninden ötürü bu konu ile ilgili görseli başlığın üstüne taşımaya mecbur oldum. Özürlerimle.
Geçtiğimiz hafta bulunduğum yerde bir aile toplantısına iştirak ettim. Katılımcılardan biri Alman asıllı bir aileydi. Ailenin Türk hanımı dostumuzdu. Normal olarak ailenin Türkiye’ ye gelişleri ve dönüşleri konu oldu. Daha önce de tanıştığımız ailenin hanımı benim uzun seneler Türk Hava Yollarında görev yaptığımı eşine söyledi. Dikkatimi çeken şey A. Bierstedt’ in Türk Hava Yolları ile ilgili sivil havacılığa meraklı birinin vakıf olabileceği her türlü geçmiş ve güncel bilgiye sahip olmasıydı. Ve de A.B uzun uzun kendi havayollarından Lufthansa’ dan bahsederek iki havayolunu yolcu gözü ile mukayese ederek THY’ nı uzun uzun methetti. Ve de Almanya dışında (yanılmıyorsam Meksika’ da) yaşayan ve sürekli seyahat eden başka bir deyişle uçakla seyahat deneyimi oldukça fazla olan ağabeyi Marc’ın Türk Hava Yollarımızı dünyanın en iyi havayolları arasında en ön sırada olduğuna ilişkin görüşünü ifade ederek, bunu her yerde ifade ettiğini belirtti.
Gördüm ki Almanya’ da Türk Hava Yollarının tanıtımını üstlenmiş bir yabancı aile var. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
Konuşma sonlanınca Alexander bana siz de aynı görüştesinizdir herhalde diye sordu. Esasen kendisinin ve ağabeyinin uçuşlarında yaşadıklarından kaynaklanan görüşlerinin benimkinden çok daha önemli olduğunu, kendisine katıldığımı ve operasyonel açıdan THY’ nin tüm hizmetlerinin üst seviyede olduğunu bizlerin de bu açıdan THY ile iftihar ettiğimizi kişisel düşüncelerimi gölgelendirmeden ifade ettim.
THY’nin eski bir mensubu olarak bu günkü Yönetimi ile iyi ilişkiler içinde olsaydım, dönüş seyahatlerinde kaptanımızın Alexander ’ı kokpite davet edip bir anlamda bir teşekkür tezahürü olarak ilgilenmelerini ve bilgilendirmelerini rica ederdim.
(2 PERDE) AYNI AİLENİN İKİNCİ BÖLÜMÜNÜN MUC / İST UÇUŞLARI.
Yukarıda Türk Hava Yollarına hayranlıklarını anlattığım aile 16.08.2024 günü Almanya Münih’ e yine Türk Hava Yolları uçağı ile döndüler. Umarım mutlu ve mesutturlar. Yazıyı noktalamıştım.
Aynı gün ailenin büyük kızı eşi ve iki çocuğu ile Münih ’den İstanbul’a uçmak üzereymiş meğerse. Münih Havalimanından büyük annelerine ettikleri tatsız bir telefon üzerine yazıya PERDE 1 ve PERDE 2 başlıklarını ekleyerek kendisinin, Alman asıllı eşinim ve çocuklarının İstanbul’a inip bulunduğumuz yere erişmesini bekledim. Uçaklarının Sabiha Gökçen Havalimanına ineceğini öğrenince demek ki uçakları THY değil düşüncesi ile inanmazsınız rahatladım.
Yazının bundan sonraki kısmına hiçbir şekilde kişisel yorumumu katmayacağım. Bana ne anlatıldı ise sizlere onu nakledeceğim. (Kırmızı ile belirginleştirilmiş sondan 4.cü paragraf dışında)
Aile 16 Ağustos günü İstanbul’a (SAW) uçak üzere Havalimanına gelmişler. Uçak kalkış saati 12.55. Uçağa biniş kapısında 1,5 / 2 saat hiçbir bilgi verilmeden bekletilmişler. Saat 15,00 civarında teknik arıza nedeni ile bekletildikleri söylenmiş ve uçağa alınmışlar. Uçak pistte koşmaya başlamış. Bir de sert bir frenin öne ve arkaya itici etkisi ile sarsılmışlar. Uçak park yerine geri dönmüş, durduktan 15 ila 20 dakika sonra kaptan teknik arıza anonsu yapmış. Bu sırada saatin 17 civarında olduğunu ifade ediyorlar. Yolcuları bilgisiz bırakma veya geç bilgi verilmesi haricinde tüm havayollarında yaşanabilecek bir durum. Yolcular yeniden pasaporta davet edilmişler. Pasaport işlem yapılıp çıkışlarının iptal edilmesi yaklaşık 2 saat kadar sürmüş. Biri 5 diğeri 6-7 yaşındaki 2 çocukla bu yaşananların zorluğunu düşünebiliyor musunuz? Anlatımı yapan aile ferdinin yaşadıklarından kaynaklanan gerginliğin yüzüne aksediş şeklini satırlara dökmem mümkün değil tabii ki. Maalesef konu bununla da kapanmıyor
Evet pasaport işlemlerinin ikmalini takiben yolculara yukarıda resimde yer alan Almanca, İngilizce ve Türkçe duyuru dağıtılıyor.ve Özetle “Sizin için 16.08.2024 tarihinde 07.00’ de yedek bir uçuş gerçekleştirilecektir. Lütfen havalimanında zamanında olun. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz” deniyor.
07.00 deki bir uçuş için saat kaçta havalimanında olmak gerekirse yolcular o saatte orada oluyorlar. Uzatmadan ifade edeyim 16 Ağustos günü 07.00’ de yapılacağı yolculara dağıtılan yazılı bilgide belirtilen uçuş 12.00- 12.30 arasında ancak yapılabiliyor. Gecikme nedeni mi? Yolcu bilmiyor. Bilgi verilmemiş. Ama tahminleri var. Hoş değil.
Evet. Uçak İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanına iniyor. Yolcu uçuşu tarif ediyor. Kendisinin bunu ne ile ilişkilendirdiğini anlıyorum ama, anladığım bir konu değil.
Sürpriz bununla da bitmiyor. Ailenin bagajları Münih’ de uçağa yüklenmemiş nedense? Evet İstanbul’ a dört günlük tatil’ e gelen ailenin bir gününü gecikmeleri ile AJET yiyor. Diğer günü ise bagaj beklemekle geçiyor. Evet ertesi gün akşam saat 16.00 gibi bagajlar yolcuya kaldığı adreste teslim ediliyor.
Söz konusu yolcu her ne kadar tüm uçak yolcularının bagajlarının uçağa yüklenmemiş olduğunu ifade etmiş ise de bunu kaydı ihtiyatla dinlediğimi ifade etmeliyim. Akrabalarının dünyanın en iyi havayolu olarak değerlendirdikleri Türk Hava Yolarının 100 % sahibi bulunduğu bir havayolundan bahsediyoruz.
Evet, bu başka bir havayolu THY ile ilişkilendirmemek gerek diye düşünenler mutlak olacaktır ve de vardır. Başka bir havayolu ama bir üst paragrafta da ifade ettiğim gibi 100%’ ü Türk Hava Yollarının olan, onun alt yapısından istifade eden ve Türk Hava Yollarının iddialı bir şekilde kurduğu bir havayolundan bahsediyoruz.
Türk Hava Yollarının Yönetim Kurulu Başkanı Sn. BOLAT AJet’ in de tepesinde de oturuyor. AJet’ in Yönetim Kurulu üyeleri THY’nin Genel Müdür Yardımcısı seviyesindeki seçkin yöneticileri, AJet’ in Genel Müdürü ha keza. Üst ve Orta seviyedeki yöneticilerini tanımıyoruz. Eminim ki onlar da Bay Bolat tarafından seçilmiş olup hepsi THY kökenlidir.
Ve de bu tablo net olarak gösteriyor ki AJet’ i Türk Hava Yollarından soyutlamak mümkün değil.
Ahmet Bolat Bey. İsterseniz bozguncu olarak gördüğünüz bizim yazdıklarımızı boş verin. Lütfen AJet ile ilgili olarak bizzat yaptığınız açıklamalara gelen yorumları okuyunuz.
AJet’ i mümkün olan en kısa bir sürede çalışma arkadaşlarınızla birlikte toparlamanızı samimiyetle diliyor ve emniyetli uçuşlar temenni ediyoruz.
Yorumlar Tüm Yorumlar (19)