29 Eylül 2025, Pazartesi
Çetin ÖZBEY
Çetin ÖZBEY [email protected]

3 MAYMUNLAR: BİAT KÜLTÜRÜNÜN ÇALIŞANLARA ÖDETTİĞİ AĞIR BEDEL?







Bu konuyu işleyeceğimi beni ziyarete gelen bir sektör çalışanı ile konuştum. Çok memnun oldu ve açtı ağzını yumdu gözünü. Kimlerin kime biat ettiği bir tarafa, görev yaptığı kurumda çalışan önde gelen maymunları da sıraladı. Bu durumda artık hiçbir beklentilerinin olmadığını / kalmadığını dünün bugünden iyi olduğunu yarın ne olacağını ise kestirmelerinin mümkün olmadığını ifade etti. Anlatımının bir kısmını biliyordum. Ve de ayrılırken” söylediklerimi isimleri de belirterek yaz, hiç bulamadığın / ulaşamadığın bir okur miktarına ulaşacaksın” demeyi de ihmal etmedi. Bu tablonun salt kendi çalıştığı şirkette mevcut olduğunu düşünmemesi konusunda nasihatımsı bir iki söz söyledim ve bana naklettiklerinin ve VPN kullanarak siteye yazdıklarının kurumda sessiz kalmadığının bir göstergesi olmayacağını dilim döndüğünce anlattım.  Bu kardeşimizin beni bir kez daha ziyaret etmeyeceğine eminim.

HER ŞEYİN BAŞI BU: İNSANLIK ÖLDÜ. KATİLİ İSE MENFAAT.

Adetler değişti töre bozuldu / İnsanlık öldü katili menfaat / Gelenek görenek hepsi yok oldu /İnsanlık öldü katili menfaat / Öğüdümüzü hiç kimse almadı / Ne yaparsan yap yine de olmadı / Düzen değişti insanlık kalmadı / İnsanlık öldü katili menfaat /  Ahlak kalmadı inancımız gitti / İnsanlar kendi kendisine etti / İnsanda acıma duygusu bitti / İnsanlık öldü katili menfaat / Her tarafa biz gidip gelir olduk / Her şeyi herkesten çok bilir olduk /  Hakkın verdiği canı alır olduk / İnsanlık öldü katili menfaat./ Yusuf acı ile yaşayıp piştik -/ Ne bulsak yedik, davul gibi şiştik /  Biz insanlığı paraya, menfaate değiştik / İnsanlık öldü katili menfaat ( Yusuf Tuna’nın şiiridir)

GÜNÜMÜZDE BİAT

Günümüzde biat etmek, artık kişisel menfaatlerle birleşti. Çoğunluk, bunun sonunda ne kazanacağını düşünüyor. Yetkili ve etkilinin o görevden ayrılmasını takiben yeni gelene biat etmiş görünmenin bir önceki tarafından çizilmiş olan şablona uygun olacağını düşünüyor ve aynı yolda ilerliyor. Özellikle iş yaşamında, siyasette ve bu eğilim bugün nerelerde ve hangi konularda karşımıza çıkıyorsa durum maalesef böyle.

Modern çağ bireyin özgürlüğünü yüceltse de biat kültürü, farklı kılıklar altında yaşamaya devam ediyor. Bu kez ritüellerden değil, günlük hayatın içine sinmiş itaat anlayışından söz ediyoruz.

Biat… Yüzyıllar öncesinden bugüne ulaşan bu kelime, basit bir bağlılığın ötesinde, sorgusuz sadakatin adıdır. Aslına bakarsak, biat etmek çoğu zaman kendi iradesini geri plana atmak, bir başkasının iradesini kabul etmek anlamına gelir.

Biat kültürü tarih boyunca iktidarların işini kolaylaştırdı; bugün de farklı biçimlerde varlığını sürdürüyor. Ancak gelişen toplumların yolu, sorgulamayan sadakatten değil; eleştirel düşünce, katılım ve ortak akıldan geçiyor. Biat etmek yerine söz söylemek, itaat etmek yerine katkı sunmak… İşte gerçek ilerlemenin yolu bu. Ve en önemlisi: Biat eden, bildiğini söylemez. Konuşmak cesaret ister; bedel ödemeyi göze almak gerekir. Susmak ise hem kolay hem de güvenlidir. Böylece “söylemedim” sözü biat edenin hayat felsefesine dönüşür. Biat Eden Kişi: Şablona Uygun Düşünüp, O Kalıplar İçinde Yaşar ve Çizilen Yolda Yürür. Evet, günümüzde hemen hemen her sektörde bu tablo yaşanıyor. Sıralamaya kalkarsam en azından bizim sektördeki yaşanmışları / yaşananları örneklemem gerekir ki bunu yapmak istemiyorum.

MİZARU, KİKAZARU VE IWAZARU ADLI ÜÇ MAYMUN.

Günümüzde kimi zaman eleştirel bir taşlama, kimi zaman da öneri olarak kullanılan üç maymun deyimi bugünlerde çok daha sık duyulmaya başlandı. Özellikle iş yaşamında ve siyasette. Bu arada deyimin sembolü olan üç maymun figürü de her yerde karşımıza çıkıyor. Aslında bu figürün çok eski tarihlerde, Japonya’da şekillendirildiği söylenir. Bir hikâyeye göre, Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru adlı üç maymuna verilen isim, Japonca’ da GÖRMEMEK, İŞİTMEMEK VE KONUŞMAMAK anlamını taşıyor. İlk olarak Japonya’da görülen üç maymun figürü ile ilgili felsefenin 8.yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktığı ve Budist rahipler tarafından Çin’e sonra da Japonya’ya geçirildiği düşünülüyor. Hindistan’ın üç maymun felsefesi, görmezsek, işitmezsek ve konuşmazsak şeytan da bize dokunmaz ve işimize karışmaz inancına dayanıyor.

Etliye sütlüye karışmayan, suya sabuna dokunmayan insanlara üç maymunu oynuyor denilerek eleştirildiği bilinmektedir. Bu deyimin işaret ettiği insan, kendini ilgilendirmeyen hiçbir şeye karışmayan ve toplumun hiçbir sorunu ile ilgilenmeyen bir insan tipidir. Kimilerine göre bu bir erdemdir(?) Annelerin çocuklarını sabahleyin yolcu ederken içgüdüsel anaç bir dürtü ile “Aman Oğlum ya da kızım, dikkatli ol,

Oysa bu üç maymun tavrı, yalnızca kişisel bir korkaklık değildir. Sessizlik, tarafsızlık gibi görünse de aslında zulmün en büyük destekçisidir. Suskun kalanlar, haksızlığın bilerek veya bilmeyerek ortağı olur. Görmeyen gözler, duymayan kulaklar ve konuşmayan diller, kötülüğün büyümesine, adaletsizliğin kök salmasına hizmet eder, başını derde sokma” dedikleri bilinir. Bunun anlamlarından biri de hiçbir şeye karışma demektir.



İŞ HAYATINDA: BİAT EDEN ÇALIŞANLAR, ÜÇ MAYMUN’ LAR, HATTA YALAKA ZİHNİYETLİLER NEDENSE HEP YAN YANALAR. HEPSİ BİRBİRİNDEN KUVVET ALMIYOR MU?

Biat kültürünün etkilerini en net gördüğümüz yerlerden biri iş hayatıdır. Bir yönetici çalışanlarına haksızlık yaptığında, liyakatsiz kişileri terfi ettirdiğinde ya da kurumun çıkarlarını hiçe saydığında, çoğu kişi üç maymunu oynamayı tercih eder. İtiraz eden işini kaybedebilir, dışlanabilir veya cezalandırılabilir. Sonuçta yanlış kararlar kurumsal kültürü çürütürken, sessiz kalan çalışanlar da bu çürümenin parçası olur.

TOPLUMDA BİAT VE MAYMUNLARDAN KAYNAKLANAN SESSİZLİK

Benzer durum toplumsal düzende de karşımıza çıkar. Haksızlıkların, adaletsizliklerin, yanlış politikaların karşısında susan kitleler, bir anlamda onları onaylamış olur. “Ben karışmayayım, bana dokunmasınlar” mantığı kısa vadede bireyi korur gibi görünse de uzun vadede bütün toplumu felakete sürükler. Çünkü zulüm, sessizlik ortamında daha da büyür.

GERÇEĞİN BEDELİ

Biat kültürüyle yaşayan toplumlarda birey, kendi aklını ve vicdanını bir kenara bırakır. Bunun bedeli ağırdır: Kötü yöneticiler, yanlış kararlar, adaletsizlikler hep bu sessizlik ortamında güçlenir. Tarih bize gösterir ki zulüm, sadece zalimlerin değil, onlara ses çıkarmayanların da eseridir.

Nedense, yanlışların farkına vararak bunu cesaretle dile getirenler pek hoş karşılanmazlar. Çünkü yanlışlıkları gördüğünü görmemiş gibi ve duyduğunu duymamış gibi davranmak, bu konuda konuşmamak bir erdem olarak kabul görmektedir. Bu yüzden “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” rahatlığı içinde olaylara karşıdan bakılır. “Suya sabuna dokunmama” telkini ile gelen rahatlığın çoğu kez nelere mal olacağını düşünmeden olaylara seyirci kalınır.

GERÇEK DEĞİŞİM, ÜÇ MAYMUNUN MASKESİNİ ÇIKARMAKLA BAŞLAR.

“İş Hayatımızda Üç Maymun Sendromunun olduğu kesin. Görmedim, duymadım, söylemedim ise Biat Kültürünün Çalışanlara ödettiği ağır bir bedel Kariyer için susmak mı? Yoksa onur için konuşmak mı? Buna sizler karar verin. Ancak şunu da belirtmek isterim ki, onur için konuşmak, VPN arkasına saklanıp yorum başlığı altında ne söylediği anlaşılmaz iki üç satır karalayarak yapılmaz.



ASLAN İLE TAVŞAN

Orman sakinleri, biat ettikleri kral aslanın zulmünden bıkmışlardı. Ona ormandaki hayvanları avlamaktan vazgeçerse günlük yiyeceğini göndereceklerini söylediler. Aslan bu teklifi kabul etti. Ormandaki hayvanlar her gün kura çekiyor; kurada çıkan hayvan, aslanın o günkü yiyeceği oluyordu.

Tilki, geyik, çakal derken sıra tavşana geldi. Ancak tavşanın öyle kolay lokma olmaya niyeti yoktu. Dur bakalım aslan efendi! Sana öyle bir oyun oynayacağım ki... diye söylene söylene yola çıktı. Yolda epeyce eğleşip vaktini geçirdi. Sonunda aslanın huzuruna vardı. Aslan sinirinden toprağı eşeliyor, burnundan soluyordu. Karşısında tavşanı görünce bre korkak! Niye geciktin? Karnım zil çalıyor, diye kükredi.

Tavşan, efendim, Aslında oldukça erken bir saatte, şişman bir arkadaşımla birlikte yola çıktık. Yolda bir aslan önümüze çıktı. Ona: "Bizi yeme! Biz kral aslanın bugünkü yemeğiyiz" dedikse de bizimle alay etti. Size de birçok hakaretler ettikten sonra arkadaşımı yakaladı. Ben canımı zor kurtardım, der.

Aslan hışımla, çabuk beni o haddini bilmezin yanına götür, diye kükredi. Daha sonra tavşan önde, aslan arkada derin bir su kuyusunun yanına geldiler. Tavşan titrek bir sesle,

- Efendim o haddini bilmez aslan bu kuyuda yaşıyor. Buyurun beraber bakalım dedi. Kuyuya eğilen aslan yanında bir tavşan bulunan kendi gibi bir aslan gördü. Hâlbuki gördüğü, sudaki yansımasından başka bir şey değildi. Çılgına dönen aslan düşman sandığı görüntüsünün üzerine doğru atladı. Böylece kuyuda boğulup gitti. Ormandaki hayvanlar da bu kötü kalpli aslandan kurtuldu.

TABİİ Kİ BU MASAL GİBİ BİR ANLATIM. ANCAK TOPLUMUNUZUN BİAT ETTİĞİ KİŞİ, HER KİMSE MUTLAK ONUN EZİYETİNDEN KURTULMAK İÇİN ONA DA UYGULANACAK BİR KURGU MUTLAK VARDIR. DÜŞÜNÜRSENİZ BULABİLİRSİNİZ.

Ben THY’ de uzun süre çalıştım. TBMM’ de KIT komisyonuna çağrılmıştık. O dönemde Genel Müdür Teknik Yardımcısı olan büyüğümüz, yaptığım bir konuşma üzerine toplantı sürerken bir kâğıda bir not yazıp bana göndermişti. Kâğıtta «Genel Müdür TY seni kovamadı ama, bu beyler, milletvekilleri seni kovabilir» yazıyordu.

Daha sonraki dönemde emekli olmaya karar verdim. 1996 yılı idi yanılmıyorsam. O sırada yukarıda Genel Müdür Teknik Yardımcılığı yaptığını ifade etmiş olduğum ağabeyimiz Genel Müdür Vekili görevini yürütüyordu. Şirketten ayrılmam nedeni ile İkram ünitesinde düzenlenen veda toplantısına lütfetti iştirak edip bir konuşma yaptı. “Bu Çetin Özbey’in emekli olabilmesine bir türlü aklım ermiyor, bugüne kadar kovulmuş olmasını beklerdik Nasıl dayandı, ona nasıl ve neden dayandılar anlayabilmek mümkün değil?” demişti konuşmasında.

Daha sonra Genel Müdür Vekili, olan yöneticimiz şirketin Genel Müdürü oldu. Bir süre sonra beni şirkete tekrar çağırdılar. Döndüm. Dört seneyi aşkın bir süre bana dayandılar. Ve beni kovmak o dönemdeki YK Başkanı ve nasıl emekli olabildiğimi anlayamayan Genel Müdürümüze nasip oldu. Bunu isteyerek yaptıklarına halen inanmıyorum.

THY Çalışma dönemimde siyasi nedenlerle tepe yöneticiler çok değişti. Nedense, nasıl olduysa ben kalmayı becerdim. Becerdim zira orta seviyede bir yöneticiydim. Tabii ki bunda en büyük etken o dönemlerin tepe yöneticilerinin iş anlayışları ve insanlıkları ile benim şirkete ve görevime duyduğum sevgiydi.  Yine de kendimi bir anlamda sağlama almanın yöntemlerini uyguluyordum. Birlikte çalıştığım arkadaşlarım” muhtemeldir ki tavşan misali “uygulamaların bir kısmını hatırlayacaktır. Bu yaşanmışları bir kitapçıkta bir araya getirmiştim ama eşim bunu iyi karşılamadı ve yayımlamadım. Sonra baktım ki o 227 sayfayı o dönemde kullandığım bilgisayarın heart disc’ inden bile sildirtmiş. Her halde bana güvenemedi. Oysaki o 227 sayfada yalnız bu konu değil, tüm hikayem yer alıyordu.

Bu saatten sonra bana düşen aramızda olmayan eski yöneticilerimizi rahmetle, hayatta olanları sevgi ve saygı ile anmaktan öte değil.

İstisnasız hepimiz çok şanslıydık, ki onlarla, onların emrinde çalışma imkânımız olmuştu. Onların kıymetini şimdilerde çok daha iyi anlıyoruz. Hepsine müteşekkiriz.

3 MAYMUNLAR: BİAT KÜLTÜRÜNÜN ÇALIŞANLARA ÖDETTİĞİ AĞIR BEDEL?

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000