Havacılık sektörünün yanı sıra bilimsel ve toplumsal içerikli yazıları ile bilinen Uçak Mühendisi Tevfik Uyar, bu kez kısa romanıyla okuyucularının karşısına çıktı.
Bizim Kitaplar Yayınevi’nden çıkan İz Odası adlı roman, sıradışı bir olayla hayatları ters yüz olan iki kişinin hikâyesi aracılığıyla, gündemdeki bilimsel öğeleri metafizik olaylarla aynı potada eriterek hayata yeni bir bakış açısı kazandırmaya çalışıyor.
Bir aşk öyküsü de denebilecek bu eser, aynı zamanda bir bilimkurgu sayılabilir. Zira kitap bilim tarihinden bazı fenomenler, çeşitli felsefi yaklaşımlar içeriyor. Bir çeşit harmanlama denebilir. Yazarın edebiyat alanındaki ilk sınavı aynı zamanda.
Tevfik Uyar, bir bilimci olmasına karşın onun katılığını bir moral değer olarak tanımlıyor ve bazı metafizik öğelerin de bir gün bilimsel temele oturtulabileceğine inanıyor. Kitabında da batıl olmayan ancak hala fiziğin alanı dışında bulunan, yine de kendi incancına göre kuantum denizinin bilinmeyen temelleriyle açıklanabilecek batı metafizik öğeleri somutlaştırmış. Roman da işte fiziğin bu yönüyle hayatlarının bir anında sıra dışı bir şey şayan bir çifti konu alıyor.
İTÜ Uzay ve Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olan Tevfik Uyar, uzun süre çeşitli yayın organlarında editörlük yaptı. Havacılık dışında yazma tutkunu da olan Uyar, çeşitli havacılık mecralarında makaleler, köşe yazıları yazıyor, medya danışmanlığı yapıyor.
Alıntı:
“Evin kapısının dışındaki merdivenler aşağıya doğru uzanıyordu. Bir kapıdan geçmenin bu kadar ürkütücü, gizemli ve hatta belirsiz olduğu bir başka durum daha olup olmadığını bilmiyordu. Bir anlamda başka bir evrene iniyordu bu merdivenler. Camdan görünen sokak başka bir evrene aitti. İçi titredi. Adım attığı her basamak her an yıkılacak bir dünyaya ait gibiydi. Az sonra her şey sarsılmaya başlayacak, kuvvetli bir deprem gibi alttan alttan vuracak, çatlayan kolonların ve kirişlerin gıcırtı ve çatırtıları içerisinde çökecekti belki de. Birden bir boşluk alıverecekti her yeri. Beyazdan bir sonsuzluk içinde havada asılı kalacaktı. Ya beyaz değil de siyah olursa? Ya karanlık olursa mesela? Zifiri karanlık. Ne bir ses, ne bir ışık. Hiçbir uyartı olmadan... Aynen hem kör, hem sağır, hem de felç olmuş gibi. Sadece bir bilinç ve o da var olduğunu anlamaya yarıyor, o kadar. Demek ki Descartes “Düşünüyorum, öyleyse varım” dediğinde bunu kastediyordu.”
Kitap ile ilgili detaylı bilgiye :
http://izodasi.blogspot.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Yorumlar