İnsanlar geçmişte yaşadıklarından ötürü hayat ve diğer insanlar hakkında olumsuz temel inançlara sahip olabilirler. Örneğin: Diğer insanlara güvenilmez, beni incitebilirler. Vb. Olumsuz inançlar yalnız psikolojik stresin olduğu durumlarda ortaya çıkar. Ve daha önce yaşamış olan memnuniyetsizlikler, bu duyguları yeniden formatlayıp önümüze koyabilir.
Doruğa çıktıkça iş yaşamı güçleşir, sorumlulukta artar ve insanlar bu zor yaşamın büyük zorlukları ile tepeye tırmanırken ve varınca karşılaşır. Yenmesi gereken en önemli zorluk ise yaşanılan olaylar karşısında sorumluluğunu müdrik ve adil olmaktır. Bu çalışanlarda yöneticiye / yönetime karşı güven duygusu oluşmasına neden olur. Sahi size güven duyan var mı?
Bazıları çoktan kapadım o defteri derse de o defter kapanmıyor. Mazi, hiçbir zaman bizi büsbütün terk etmiyor. En umulmadık zamanda karşımıza çıkıveriyor ve kendini hatırlatıyor, benden ders al dercesine. Peki, o derste ne anlatıyor ki? Beni hatırla ama bugünün kararlarını gelecekteki fırsat ve tehlikeleri gözlemleyerek, hiçbir şeyden etkilenmeden al diyor.
Portakalı sıkınca içindeki su bardağa akar. Aynı mantık çok şey için geçerli. Biri bizi sıkıştırıp üzerimize bir baskı yaptığında, aşağılayıcı bir şey söylediğinde içimizden öfke, nefret, acı ve gerginlik gelir. Zira İçimizde olan budur. Şayet, güven ve doğruluk, vermek ve almak istediğimiz şeyse, kendimizi baskıdan kurtarıp bir şeyleri değiştirmemiz şart.
İnsanların sahteliğinden, sahtekarlığından, iki kelimesinden birinin yalan olmasından, birbirlerinin arkalarından atıp tutmalarından, dost gibi görünmelerinden bıktık. Tecrübeyle sabittir ki, bir adam konuşurken gözlerinizin içine bakıyor üstelik bir de elinizi sıkıca kavrayıp kuvvetli bir biçimde sıkıyorsa, mutlaka sakladığı önemli bir şey vardır.
Alt yüklenici firmaların çalışanlarından hayli yoğun mutsuzluk sinyalleri geliyor. Bunu asıl yükleniciye (işverene) sormak gerek. Alt yüklenicileri denetlemek onların işi ya. Mevzuat öyle söylüyor. Taşeron işçiler birtakım haklarının gasp edildiğini söylüyorlar. İşvereninin denetim raporlarında görünmez mi bunlar? Zahmet olmaz ise bir göz ve el atsanız
2007’ de Başbakanlık genelgesi ile Kamu çalışanlarına bu hak verildi. Mantık bu konuda çalışanların ayırt edilmemesini öngörüyor. İnanıyorum ki işverenlerin çoğunluğu da bu yönde düşünmeğe başlamıştır. Tabii büyük istihdam yapan firmalar daha fazla düşüneceklerdir. Onlar için Kardan daha büyük zarar desek yanlış mı olur? Bilmem. Ne çare. Haksa verilecektir
Yaşam salt parayla satın alınabilen şeylerden oluşmuyor. Paraya bakışınız, onu hayatınızda nasıl konumlandırdığınızla, parayı nasıl kullandığınız ise kültürel birikiminizle ilintili. Hakkınız olduğunu şiddetle savunduğunuz maddi bir haktan ufak bir para sahibi olunca vazgeçmek şahsiyet sorununuzun bir göstergesi. Kültürel birikiminiz: Belli ki sıfır.
Bir insana defalarca şans vermenin aptallık olduğuna asla inanmadım. İnsan karanlık olduğunda ister istemez evinin içini ne kadar ezberlemiş olsa da ya kapıya ya duvara çarpıyor. Ama bu nedenle evini hiçbir zaman terk etmiyor. Bu da böyledir birinin karanlığını aydınlatana kadar evde sabırla beklemek gerek. Ve de burası bizim evimiz. Aydınlanacaktır mutlak.
Konu her ne ise dürüst bir insana danışırsan işin bir kısmını çözmüş olursun. Alacağın görüşün faydalı olmasını istiyorsan, konundan kendisi veya yakınları için fayda beklemeyen kimselerle istişare et. Kıskanç olmayan akıllıya ve kinci olmayan zeki kimseye, fikir danış. Evet danışmak sana fazladan akıl verir, unutma akıl ise yalnız akıllılara yardımcı olur.
İtibarlı olmak için, sadece kendi çıkarımıza uygun olan durumlarda değil, hayatın her yanında karakter bütünlüğü içinde yaşamamız gerekiyor. Kimsenin yönlendirmesine ihtiyaç duymadan, her koşulda doğruyu ve yanlışı bulabilenlerin yani pusulası kendi içinde olanların, sosyal statüleri ne olursa olsun itibarlı kişiler olacaklarına inanılır (Temel Aksoy)
Bazı yöneticiler vardır ki, ileriyi görürler, uğraştıkları konu ile ilgili kendilerine merkezi bir amaç belirler ve işin bitiminde şu oldu, böyle oldu diye hüsran yaşamazlar. İşte büyük şirketleri idare eden tepe yöneticiler bu türden olmalı ileriyi görebilmeli ve yaptıkları işin sonra şekillenebilecek etaplarını da düşünüp ona uygun planlama yapmalıdırlar.
Hayat sana kendini değersiz hissettiren insanların yanında vakit geçirmek için çok kısa diye bir söz var. Aslında Yaşam, üzüntü ile acı arasında sallanarak gidip gelen mutsuz bir süreç olup bu dönemde insanın kendisini kötü hissetmesi doğal. Bir de çirkin ve bencil insanlar kendimizi kötü hissettirecek şeyleri kasten bilinçli ve art niyetle yapmamış olsalar.
Kendini beğenmiş ve çok saygın olduğuna inanan bir insan statü üstünlüğüne aşırı önem verir. İş yerindeki küçük bir terslik bile bu kişiye statüsünü kaybetme korkusu yaşatır. Ve şayet bu kişi bir tepe yönetici ise statüsündeki muhtemel bir değişiklik onda aşağılanma korkusu doğuracaktır. Bunu takip eden uygulama ve kararlarında ise hata yapması kaçınılmazdır
Evet, THY’ nin azınlık hissesi kamuda. %49,12. Buna rağmen THY, yönetim hakkı kamuda olan bir özel sektör kuruluşu (?) Hadi canım sende olur mu böyle şey diyeceksiniz. Gelin bunu söylemeyin. Zira durum aynen, tıpa tıp söylediğim gibi. Aslında ne deve ne de kuş. THY ne zaman mı bu ikilemin içinden çıkacak dersiniz? Kamuya ait olan % 49,12 hisse de özelleştirilince.
Geçen yazıdaki yorumlarda THY’ nin düşman kardeşleri diğerlerine size neden prim veriliyor diye sorarken bir zümre THY’na en büyük faydayı kendilerinin sağladığını, dolayısı ile paylaşımda en büyük payın kendilerinin olması gerektiğini söylüyor, pandemi’ de sizi biz besledik sözleri ile kişisel kalitelerini vurguluyorlardı. Yazık THY’ ye. Çok, çok yazık.
Umut verip, güven aşılayıp ta yarı yolda bırakılan ne çok insan var değil mi? Bu insanların gönül sadakasını iki cihanda da ödemek imkânsız. Ancak yapamayacağı, yerine getiremeyeceği şeyler için söz vermek, bugün için neredeyse bir yaşam şekli oldu. Amaç ne diye sorarsanız günü, anı ve zevahiri kurtarmak. Oysaki verilen söz zamanında ödenmesi gereken bir borçtur
Umut etmek, hayal kurmak, güzel günlerin gelmesini beklemek, sıkıntıların geçmesini beklemek, ömrümüz hep beklemekle geçiyor. Beklemek, sonunda beklenilen olacaksa, gelecekse güzel. Şayet doğru durakta bekliyorsak güzel. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. Ancak belirsizlik içinde, acaba olacak mı, gelecek mi diye beklemek, bitmek bilmeyen bir çile.
Doruğa çıktıkça hayat güçleşir, risk ile sorumlulukta artar ve insanlar iş yaşamının büyük zorlukları ile tepelere tırmanırken ve de oraya varınca karşılaşır. Yenmesi gereken en önemli zorluk ise yaşanılan olaylar karşısında sorumluluğunu müdrik olmaktır. Bu çalışanlarda yöneticiye / yönetime karşı güven duygusu oluşmasına neden olur. Ya tersi olursa mı?
İnsan, tabiat olayları ve sosyal olaylar hakkında bilgi sahibidir, çevresindeki olaylarla kendisini yakınlaştırabilen, kaynaştırabilen insan sağlıklı kararlara verebilir. İnsanın karar verebilmesi için, yoğun bir duygu, bilinç ve bilgi bütünlüğüne ihtiyacı var. Arkasında sağlam ve tarafsız (?) bir bilgi yoksa iyi fikirler doğru bir kararı desteklemez.
Sadece tek bir yalan insanı alt üst edip hayatını değiştirebilir. Binlerce örneği var basında. Buna rağmen bu türün akıllanıp yalanları nedeni ile yaşananlardan ders çıkarmalarını boş yere bekliyoruz. Onlar ise her gün maharetlerini geliştiriyorlar. İman sahibi ve inancı olan insan yaşamında her hataya düşebilir. Ancak hainlik yapamaz ve yaşan söyleyemez.
Gizlilik beraberinde şüpheleri taşır. Çok şeyi gizleyen kurumların yöneticileri çalışanları nezdinde hiçbir zaman güvenilir olamazlar. Şüphe çalışanlara korku, endişe, evham duygularını getirir. Bu duyguları yoğun olarak yaşayan insan fark etmeden paranoyadan muzdarip hale gelir. İşte, gizliliğin altındaki unsurların insana yüklediği ruh hali budur.
Hemen her şeyin, her işin bir yapılma zamanı var. Borç da zamanında ödenmezse kişilerde bir gevşeklik görülür, borçluluk duygusu zamanla azalır. Bir süre sonra alacaklı olan kişi veya kurumun bu ödemeyi almaktan vazgeçmekten veya borcu silip zarara kaydetmekten başka çaresi kalmaz. Ve de kişi veya kurumlar da moral bozulur, bunun izi uzun senelerce silinmez.
İnsaf dinin yarısıdır derler. İnsafı olmayanın imanı da olmaz sözünün doğruluğu da şüphe götürmez. Yaşamımızın her safhasında, bu insafsız insan görünümlü yaratıkların dindar geçindiklerini ve bu kisvenin altımda insanları sömürdüklerini gören herkes bu türün insafsız olmakla birlikte insanlık mefhumundan da çok uzak olduğunu düşünürler. Haklıdırlar...
Hiçbir sektörde % 100 emniyetli çalışma yapılması mümkün değil. Uzaya gönderilen en hassas ve en yüksek teknoloji ile üretilmiş olan Voyager uzay aracında bile bir arıza ( Ramak Kala ) vuku bulduğu hatırlardadır. Sivil Havacılıkta yaşanan Ramak Kala ve Kırım olayları bir anlamda Hava Yollarına yapılan bir eğitim ihtiyacı ikazı olup mutlak yerine getirilmelidir.