İki konuya ayırdım bu haftaki yazımı. Birincisi pandemi döneminde şirketlerin içinde bulunduğu durumdan ötürü mali çıkış arayışı. İkincisi DHMİ’nin yargılanacak, hesap verecek yöneticilerine dair.
Evet, gerçeklerle yüzleşmeye başladık. Bizim gerçeklerimiz, vurgulamaya çalıştığımız gerçekler havacılık gerçekleri. O halde bizden duymaya alışık olduğunuz gerçekleri yine duyacaksınız, hep duyacaksınız.
Pandemi döneminde havacılığımız onarılamaz yara aldı. Yıllara yayılacak onarım süreci, ikinci dalga pandemik sürecin gelmesi durumunda daha da uzayacak ve bu kez onarılamaz bir hal alacak diye düşünüyorum.
Havada uçak görmeyeli uzun süre oldu. Bir süre daha böyle olacak gibi görünüyor. Ancak “böyle gitmeyecek” deyip geleceğe dönük planları şimdiden yapmak zorundayız. Eminim Korona bize çokça ders almamızı sağlayacak veri verdi. O halde hem havacılığın hem de ülkemizin çıkarları doğrultusuna düşünüp hareket etme zamanı geldi.
Bir havalimanı çalışanı apron-terminal kartını sosyal medya hesabından paylaşarak “uçak görmeyeli iki ay oldu. Çok özleniyorsun” diyerek duygularını aktarmış. Aynı duyguları bende paylaşıp, Atatürk Havalimanı’nın önünden geçerken yaşadığım üzüntünün tarifini bile bulamadım.
Yaza, yaza yaz geldi ama DHMİ’ye huzur gelmedi. Hatta huzur ta Ulaştırma Bakanlığı’na atanan yeni bakana kadar dayanıyor. Oysa, adam gelir gelmez DHMİ’de olmaması gereken bir adamın ipini çekti ve bence 100 puanlık bir davranış idi. Şimdi o şahsiyetin neler çevirdiğine bir bakalım.
Çok değil iki ay öncesine kadar her şey normal seyrinde idi havacılık açısından. Ufak tefek aksaklıklar olsa da tepemizin üstünden uçaklar uçup kavuşmaların rotasını hep meşgul bırakıyorlardı. Son iki aydır, çocukluğumuza döndük desek doğrudur. Bir uçak gürültüsü duysak hemen kafamızı semaya kaldırıyoruz.
İki hafta önce “İlker Aycı’ya yalvaracağım” başlığı altında bir yazı kaleme almıştım. Yani bir el uzattım ve sonucunu bekledim. Uzanan ele yanıt verilecek mi yoksa iten el mi olacak diye merak ettim. Aşağıda açıklayacağım. Ve THY Kargo’nun yükünü çeken loadmaster olarak çalışanlar.
Yeni bakan akıllı adammış. İlk işi DHMİ’ye el atmak ve işi hep dalavere olan bir adamı görevden uzaklaştırmak oldu. Açıkçası kutluyorum bakanı. Neler yazacağım dikkatle okuyun lütfen. Cemil Acar denen adamla ilgili gelen bilgiler aklımı yitireceğim kadar feci.
Benim derdim THY, benim derdim havacılık, benim derdim yıllarımı kazandığım havacılık, benim derdim kimsenin hele hele bu süreçte kimsenin işsiz kalmadan elini taşın altına koyması. Bunun için gerekirse İlker Aycı’ya yalvarmaya hazırım.
“Zor” sözü artık çok hafif kalıyor. “Olağanüstü” sözü bile anlatmaya yetmeyecek kadar sıradan bir kelimeden ibaret diyebilirim. Yüz yılın laneti tüm dünyanın üzerine çöktü. Sektörel açıdan çöküşün dibe vurduğu günleri yaşıyoruz.
Havacılık ile yatıp havacılık ile kalkıyoruz. Corona ile uyuyup Corona ile gözlerimizi açıyoruz. Tam bir belirsizlik ile karşı karşıyayız. Corona Virüsü’nün 27 derece sıcaklıkta yaşamadığını öğrendik. Hep beraber 27 derece duasına çıkalım.
Türkiye yasta iken, ben karalar bağlamışken yazı yazmak ne elimden geliyor ne dilimden dökülüyor. Ama gel gelelim bu da bir görev ve biz ülkemiz adına her daim görevimizi yapmaya gayret edeceğiz. Şehitlerimiz için Allah’tan rahmet, yüreği yanan ailelere sabır ülkemize de başsağlığı diliyorum.
Biz olmazsak şu pislikleri kim ortaya çıkartacak çok merak ediyorum! Ya halı altına süpürülecek, ya onun-bunun yakını aman kimse duymasın denilecek ya da işbirlikçileri ile birlikte sessiz sedasız konu kapatılacak. THY Teknik’teki milyon dolarlık hırsızlıktan bahsediyorum.
Bir karabulut mu desem, bir kara el mi desem, bir kara kedi mi desem bilemedim. Ama şunu söyleyebilirim; havacılığımızı kara günler bekliyor. Bir yanda AtlasGlobal’in iflas ilanı ile işsiz kalan yüzlerce çalışan diğer yanda Pegasus’un talihsiz kazaları.
Anormal bir yazı olacak. Normalde bu tip konularda yazıyı yazar, gerisini ilgililerin yapacağı soruşturmalardan takip edersin. Tabi yazıların ya dayanağı olmalı ya da belgesi olmalı. Bugüne dek dayanağı olmayan, belgesi olmayan hiçbir habere, köşe yazısına imza atmadım.
Bunca yıldır havacılık sektörünü takip eder, yorumlar ve haber yaparız. Milyonlarca mail almışımdır ve hemen hemen hepsine dönüş yaparım. Ama bir mail geldi ki hayatımda aldığım en uzun mail idi. Okudum, okudum sonunu getiremedim. En dokunaklı mail idi bu.
Şu bir gerçek ki her dediğimiz gerçekleşiyor. Geçen hafta Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün yaptığı rezalet açıklamanın ardından, artık bu ülkede işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaya çalışmak gibi bir çabanız olmasın. Kimin eli kimin cebinde net olarak ortaya çıkmıştır.
İstanbul’da havalimanları tartışılırken, facianın da eğişinden döndük. Allah korudu da Pegasus Havayolları’nın pist dışına çıkan uçağı ile ilgili olumsuzluk yaşamadık. Biz bu duruma üzülürken, birileri “oh tam fırsatını bulduk” dercesine kazadan nemalanmaya çalıştı. Çok üzücü, havacılığımız adına üzücü.
Yediniz içtiniz, gezdiniz tozdunuz, afili hayatlar sürdünüz, kral dairelerinde konakladınız, en lüks araçlardan aşağı inmediniz, kırmızı halılarda yürüdünüz ve şimdi bedelini THY çalışanlarından çıkartacaksınız öyle mi? Ayıptır, ayıp.
Yılın güzel haberini Türk Hava Yolları’ndan aldık. Kötü haberini ise Turkish DO&CO şirketinden aldık. İyi haber şu; THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’nın girişimleri ile Boeing tazminat ödemeyi kabul etti. Kötü haber şu Turkish DO&CO yine bir yılbaşı öncesi çok sayıda personelin işine son verdi.
Kim ki “THY’de bir başarı var” diyorsa onun aklı ile alay ederim. Başarının tek ölçüsü rakamdır, uluslar arası değerdir, bilançodur. Yazımın ilerleyen satırlarında rakamlarla THY’nin başındaki kişinin karnesini açıklayacağım. Bakalım başarı mı var yoksa başarısızlık mı; siz karar verirsiniz.
Diyeceksiniz ki kardeşim hiç mi iyi şeyler olmuyor Türk Hava Yolları’nda. Oluyor. Hat açıyorlar, tasarruf yapıyorlar, millete yılbaşını bahane edip bir hafta izin veriyorlar, eften püften bahanelerle işinize son veriliyor. Bunlar güzel şeyler!
Belli ki THY’de bıçak kemiğe dayanmış. “Nereden kırpsam, bütçeyi nasıl düzene oturtsam” kaygısı tüm yöneticileri sarmış durumda. E şatafattan vazgeçemeyeceğine göre kısacağı kalemler de belli. İçki de bunların savunacakları en sağlam yol. “Müslümanız” o yüzden içki yasağına ses çıkartılmaz düşüncesi hakim.