AirportHaber yıllardır yakından takip ettiğim bir mecraydı ve bundan sonra havacılık üzerine yazacağım kısa yazılarımla ben de bu özel mecranın bir parçası olmak istiyorum. Ama bu yolculuğa başlamadan önce, anlatmam gereken çok daha kişisel bir hikâye var. Çünkü yıllarca benim için uçaklar özgürlük ya da hız değil; korku, panik ve kaygının kendisi oldu.
Bu yüzden ilk adım olarak kendi uçak korkumu nasıl yendiğimi paylaşmak istiyorum. Üç bölümden oluşan bir yazı dizisiyle anlatacağım: önce korkunun nasıl başladığını ve neler yaşadığımı, sonra bu süreçte denediğim yöntemleri, üçüncü bölümde ise gerçekten işe yarayan dönüşüm noktasını…
Uçağa binmek benim için uzun yıllar boyunca kolay değildi. Kabin kapısı kapanır kapanmaz, sanki geri dönüşü olmayan bir yere kilitleniyormuşum gibi bir sıkışma hissi başlardı. Uçak kabini bana hep “kaçışı olmayan bir kutu” gibi geldi; kapalı mekân hissi tetikleniyor, nefesim hızlanıyor, kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Bunun bir de kontrol boyutu vardı: pilotun ne yaptığı, motor sesi, her sarsıntı, basınç değişimi… hepsi benim için açıklanamayan ve kontrol edemediğim şeylere dönüşüyordu. O anlarda düşünce devreye girerdi: “Ya bir şey olursa? Ben şu an tamamen teslimim.”
Bir de yükseklik kısmı vardı. Uçak yükseldikçe, dünya küçüldükçe, o ince çizgi güven ve panik arasındaki giderek daralırdı. Camdan aşağı bakmak bile midemde bir boşluk duygusu yaratırdı. Kalkış anı benim için hep bir sınavdı; hem kapalı bir mekândasın hem yüksektesin hem de kontrol sende değil… Bu üç korku aynı anda çalışınca, uçmak bir seyahatten çok savaş hâline dönüşüyordu.
Yıllarca sakinleştirici alarak uçağa bindim. “Bunu alırsam dayanırım” diyordum. Bu, uçmayı mümkün kılıyordu ama sorunu çözmüyordu. Daha sonra Türk Hava Yolları’nın simülasyon eğitimine katıldım; iniş-kalkış sarsıntılarını, kabin içi durumları defalarca deneyimledim, motor seslerini tanımayı öğrendim. EMDR terapisi aldım uçak korkusuna özel seanslarla. Her bir adım bir miktar yol aldı ama itiraf etmeliyim: uzun süre korku tam olarak geçmedi.
Sonra bir noktada şunu fark ettim: yalnız değilim. Dünya genelinde uçmaktan korkan ya da uçuş sırasında kaygı yaşayanların oranının yaklaşık %20 civarında olduğu söyleniyor. Klinik düzeyde korku yaşayanların oranı daha düşük olsa da, milyonlarca insan bu hisle uçuyor. Kısacası, benim yıllarca utandığım bu paniği yaşayan çok fazla insan var. Ve uçak kazalarının istatistikleri, riskin düşündüğümüzden çok daha küçük olduğunu gösteriyor. Ama korku, mantıkla ikna olan bir şey değil önce duyguyla tanışmak gerekiyor.
Benim için dönüm noktası, korkumu bastırmaya çalışmayı bırakıp onunla oturmayı seçmem oldu. “Evet, şu an korkuyorum” diyebilmek, ondan kaçmamak… Bu yolculuk hâlâ bitmedi, hâlâ uçuş öncesi hafif bir gerilim oluyor. Ama artık onunla birlikte uçuyorum; o beni yönetmiyor.
Bu bir başlangıç yazısı. Sonraki bölümde, gerçekten işe yarayan yöntemleri ve hayatımda neleri değiştirdiğini anlatacağım.
Yorumlar