22 Aralık 2025, Pazartesi 12:11:40

Karbonsuz Gökyüzüne Giden Yol: SAF, Erişim Adaleti ve Türkiye’nin Kavşağı

Sivil havacılık, uzun yıllar boyunca hız, kapasite ve konfor ekseninde değerlendirildi. Ancak bugün sektör, çok daha derin ve zorlayıcı bir başlıkla yüz yüze: sürdürülebilirlik. Uçuşların çevresel etkisi artık yalnızca teknik bir mesele değil; ekonomik ve toplumsal sonuçları olan yapısal bir dönüşüm alanı olarak ele alınıyor.

Sivil havacılık, uzun yıllar boyunca hız, kapasite ve konfor ekseninde değerlendirildi. Ancak bugün sektör, çok daha derin ve zorlayıcı bir başlıkla yüz yüze: sürdürülebilirlik. Uçuşların çevresel etkisi artık yalnızca teknik bir mesele değil; ekonomik ve toplumsal sonuçları olan yapısal bir dönüşüm alanı olarak ele alınıyor.

Bu dönüşümün merkezinde ise Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı (SAF) yer alıyor. SAF, mevcut uçak motorları ve altyapıyla kullanılabilmesi sayesinde, kısa ve orta vadede havacılığın karbon ayak izini azaltmak için en uygulanabilir araçlardan biri olarak görülüyor. Ancak bu potansiyel, sahaya inildiğinde ciddi maliyet, üretim ve erişim sorunlarıyla karşılaşıyor.

SAF Neden Kritik Bir Eşik?

Atık yağlar, tarımsal artıklar ve biyokütle gibi kaynaklardan üretilebilen SAF, yaşam döngüsü boyunca geleneksel jet yakıtına kıyasla önemli ölçüde emisyon azaltımı sağlayabiliyor. Ne var ki küresel ölçekte SAF üretimi hâlâ toplam jet yakıtı tüketiminin yüzde birinin altında seyrediyor. Üretim kapasitesinin sınırlı olması ve tedarik zincirinin henüz olgunlaşmaması, bu yakıt türünü pahalı kılıyor.

Uluslararası analizlere göre SAF, kullanılan teknolojiye bağlı olarak geleneksel jet yakıtına kıyasla 2 ila 7 kat daha yüksek maliyetle üretiliyor. Bu fark, havayolları açısından ciddi bir finansal baskı yaratırken, kaçınılmaz olarak bilet fiyatlarına yansıma riskini de beraberinde getiriyor.

Küresel Düzenlemeler, Türkiye’nin Pozisyonu

Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık başta olmak üzere birçok ülke, SAF kullanımını kademeli olarak zorunlu hale getirecek düzenlemeleri hayata geçiriyor. Amaç, havacılık sektörünü iklim hedefleriyle uyumlu hale getirmek.

Türkiye’de de bu alanda ilk adımlar atılmış durumda. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü koordinasyonunda, 2030’a kadar belirli oranlarda SAF kullanımını zorunlu kılacak bir düzenleme üzerinde çalışıldığı biliniyor. Bu süreçte rafineriler, yakıt tedarikçileri ve havayolu şirketleri yeni yükümlülüklerle karşı karşıya kalacak.

Ticari alanda ise TÜPRAŞ ile Türk Hava Yolları ve Pegasus Hava Yolları arasında SAF tedarikine yönelik iş birlikleri gündeme gelmiş durumda. Bu girişimler, Türkiye’nin küresel SAF zincirine entegrasyonu açısından önemli ancak henüz başlangıç aşamasında.

Bölgesel Merkez Olabilir mi?

Türkiye’nin coğrafi konumu ve İstanbul’un küresel bir hava trafiği merkezi olması, SAF açısından stratejik bir avantaj sunuyor. Uygun yatırımlar ve düzenleyici uyum sağlanabilirse, Türkiye yalnızca bir kullanıcı değil, aynı zamanda bölgesel bir SAF üretim ve dağıtım üssü haline gelebilir.

Ancak bu hedef; yalnızca rafineri yatırımlarıyla değil, vergi politikaları, teşvik mekanizmaları, Ar-Ge destekleri ve kamu-özel sektör iş birliğiyle mümkün olabilir. Aksi halde SAF, Türkiye için maliyet artırıcı bir zorunluluk olmaktan öteye geçemeyebilir.

Sosyal Boyut: Uçmak Kimin Hakkı?

SAF tartışmasının belki de en kritik ama en az konuşulan boyutu sosyal adalet. Türkiye’de gelir dağılımındaki dengesizlik hâlâ belirginliğini koruyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre en yüksek gelirli yüzde 20 ile en düşük gelirli yüzde 20 arasındaki fark yüksek seviyelerde seyrediyor; gelir eşitsizliği göstergeleri 0,40 civarında.

Bu tablo, hava yolculuğunun geniş bir kesim için hâlâ sınırlı erişilebilir bir ulaşım türü olduğunu gösteriyor. SAF maliyetlerinin bilet fiyatlarına yansıması durumunda, havacılığın daha da seçkin bir kesime hitap etmesi riski ortaya çıkıyor. Bu da çevresel hedeflerle sosyal eşitlik arasında ciddi bir gerilim yaratıyor.

Çıkış Yolu Nerede?

Uzmanlara göre bu gerilim, ancak güçlü kamu politikalarıyla dengelenebilir. Devlet teşvikleri, vergi indirimleri, üretim destekleri ve uluslararası ortaklıklarla SAF’ın maliyet yükünün bir kısmı kamu tarafından üstlenilebilir. Aksi halde sürdürülebilirlik, toplumun geniş kesimleri için soyut bir kavram olarak kalabilir.

SHGM eski Genel Müdür Yardımcısı Oktay Erdağı’nın kaleme aldığı değerlendirme, SAF’ı yalnızca çevreci bir yakıt olarak değil, ekonomik ve toplumsal etkileri olan stratejik bir dönüşüm aracı olarak ele alıyor. Türkiye’nin önünde önemli bir fırsat olduğu kadar, dikkatle yönetilmesi gereken bir risk alanı da bulunuyor.

Gökyüzünde sürdürülebilirlik, yalnızca karbon emisyonlarının azaltılmasıyla değil; hava ulaşımının toplumun tüm kesimleri için erişilebilir kalmasıyla mümkün olabilir. SAF bu yolculuğun önemli bir parçası. Ancak tek başına yeterli olmadığı da artık açıkça görülüyor.

Karbonsuz Gökyüzüne Giden Yol: SAF, Erişim Adaleti ve Türkiye’nin Kavşağı

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000