THY'nın acil iniş nedeni hasta yolcu değilmiş!

Türk Hava Yolları’nın San Francisco–İstanbul seferini yapan TK80 sayılı uçuşuna ilişkin kamuoyuna yansıtılan ilk bilgilerle, sahadaki gerçekler arasında ciddi bir çelişki ortaya çıktı. 12 Aralık Cuma günü San Francisco’dan havalanan ve TC-LGJ tescilli Airbus A350-941 tipi uçağın, “uçakta rahatsızlanan bir yolcu” gerekçesiyle Kopenhag’a yönlendirildiği açıklanmıştı. Ancak edinilen bilgiler, uçağın medikal bir neden değil, motor arızası nedeniyle acil iniş yaptığını ortaya koyuyor.

Teknik Arıza, 39 Bin Feet’te Rota Değişikliği Getirdi

Uçak, Pasifik üzerinden Atlantik geçişini sürdürdüğü sırada, yaklaşık 39 bin feet irtifadayken yaşanan motor kaynaklı teknik problem nedeniyle planlı rotasını terk etti. Mürettebat, operasyonel ve teknik gereklilikler doğrultusunda Kopenhag Havalimanı’nı alternatif meydan olarak belirledi ve uçak 13 Aralık Cumartesi günü güvenli şekilde iniş yaptı.

Ancak bu iniş, kamuoyuna aktarıldığı gibi “rutin bir medikal diversion” ile sınırlı kalmadı. Aksine, yaşanan teknik sorun uçağı sefer dışı bıraktı.

Uçak Günlerdir Sefer Dışı!

Olayın teknik boyutunu gözler önüne seren en çarpıcı detay ise uçağın halen Kopenhag Havalimanı’nda bulunması. 13 Aralık’ta acil iniş yapan Airbus A350’nin, 17 Aralık 2025 itibarıyla motor kapağı açık şekilde apron üzerinde beklediği bilgisine ulaşıldı. Havacılıkta bu görüntü, basit bir kontrolü değil, kapsamlı bir teknik müdahaleyi işaret ediyor.

Uzmanlara göre, uzun menzilli bir geniş gövde uçağın günlerce sefere verilememesi, “yolcu rahatsızlığı” gibi geçici bir durumla açıklanamaz. Motor üzerinde yürütülen çalışmalar, olayın doğrudan uçuş emniyetini ilgilendiren teknik bir arıza olduğunu açıkça gösteriyor.

Neden Medikal Gerekçe Öne Çıkarıldı?

Olayın ilk etapta medikal bir acil durum olarak servis edilmesi, THY’nin kriz iletişimi yaklaşımını da tartışmaya açtı. Havacılık sektöründe teknik arızaların kamuoyundan gizlenmesi ya da farklı gerekçelerle yumuşatılarak aktarılması, geçmişte de eleştiri konusu olmuştu.

Sektör temsilcileri, özellikle motor gibi kritik sistemleri ilgilendiren olaylarda şeffaflığın bir tercih değil, zorunluluk olduğunu vurguluyor.