Airbus’ın A320 ailesindeki uçaklarda tespit ettiği kritik yazılım hatası, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de havacılık sektörünü derinden etkiledi. Konuya ilişkin kapsamlı bir değerlendirme kaleme alan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) eski Genel Müdür Yardımcısı Oktay Erdağı, “krizin teknik boyuttan öte, sivil havacılık yönetimi açısından da ciddi bir uyarı niteliği taşıdığını” belirtti.
Airbus, 2025 yılı sonunda yaptığı duyuruda A320 ve A321neo tipi uçaklarda kullanılan ELAC uçuş kontrol yazılımında, yoğun güneş radyasyonu gibi dış etkenler nedeniyle kritik verilerin bozulabileceğini açıkladı. Bu durumun “kontrol dışı irtifa kaybı” gibi hayati riskler yaratabileceğini belirten şirket, yaklaşık 6.000 uçağın acilen güncellenmesini istedi. Havacılık tarihinde ender görülen bu geniş kapsamlı “grounding” kararı, küresel ölçekte binlerce seferin aksamasına yol açtı.
Türkiye filoları doğrudan etkilendi
Erdağı, Türkiye’de özellikle THY, Pegasus ve AJet gibi büyük havayolu şirketlerinin A320 ailesine olan yüksek bağımlılığı nedeniyle kararın yerel operasyonlara çarpıcı şekilde yansıdığını aktardı. Airbus’ın AOT bildirisinin ardından THY’nin 8, AJet’in 7 uçağı geçici olarak seferden çektiği; Pegasus’un ise filosundaki yaklaşık 46 A320 uçağı için derhal güncelleme sürecine başladığı hatırlatıldı.
Bu zorunlu müdahaleler, tarifelerde değişikliklere ve sefer aksamalarına yol açarken, şirketlerin yolcu bilgilendirme süreçlerinde de yoğun bir kriz yönetimi ihtiyacı doğurdu.
“Operasyonel esneklik test edildi, güvenlik algısı sarsıldı”
Erdağı’nın analizine göre havayolları hızlı aksiyon alarak uçakları bakıma çekti, alternatif planlamalar yaptı ve uluslararası talimatlara uygun şekilde süreci yönetti. Ancak bu süreç, Türkiye havacılığının operasyonel esnekliğinin sınırlarını da gözler önüne serdi.
Oktay Erdağı, yaşanan aksaklıkların sadece teknik değil, aynı zamanda bir “güvenlik kültürü testi” olduğunu belirterek şu değerlendirmeye yer verdi:
“Bu tür krizler yalnızca bakım kapasitesiyle değil; şeffaf iletişim, yolcu bilgilendirme sistemleri, yedek planlama ve kurumsal kriz yönetimiyle aşılabilir. Türkiye’deki havayolları, modern filolara sahip olsa da teknik altyapı ve hazırlık seviyesi her zaman aynı oranda güçlü değil.”
“Yazılım hatası değil, sistem zafiyeti”
Erdağı, Airbus’ın tespit ettiği hatayı yalnızca bir yazılım bug’ı olarak görmenin eksik bir yaklaşım olduğunu savundu. “Solar radyasyona karşı savunmasız bir uçuş kontrol sisteminin bu denli geniş bir filoda yer alması, tasarım ve test süreçlerindeki ciddi zafiyetleri işaret ediyor” ifadelerini kullanan Erdağı, modern uçakların artan yazılımsal bağımlılığı nedeniyle havacılık güvenliğinin daha kırılgan hale geldiğini vurguladı.
Yazının eleştirel bölümünde şu soruya dikkat çekildi:
“En son teknoloji her zaman en yüksek güvenlik anlamına gelmiyorsa, havacılık otoritelerinin ve havayollarının bunu göz önünde bulundurarak daha güçlü denetim ve daha kapsamlı risk senaryoları geliştirmesi gerekmez mi?”
“Gökyüzü konforundan önce gökyüzü güvenliği”
Yazının sonuç bölümünde, Türkiye havacılığının bu krizden çıkaracağı derslerin kritik önemde olduğu aktarıldı. Erdağı, genç filolara sahip olmanın tek başına yeterli olmadığını, bakım altyapısı, teknik insan kaynağı, şeffaflık ve kriz hazırlığının da aynı ölçüde güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
“Bu kriz, uçak sayısı ya da pazar payı gibi niceliksel başarıların arkasında saklı olan kırılganlığı görünür kıldı. Gökyüzü konforunu değil, gökyüzü güvenliğini önceleyen bir anlayışa geçiş zorunlu hale geldi” diyen Erdağı, Türkiye’nin bu uyarıyı dikkate alıp almayacağının sektörün geleceğini belirleyeceğini söyledi.
Havacılık çevrelerinde geniş yankı uyandıran bu analiz, Airbus’ın yazılım krizinin yalnızca küresel değil, bölgesel ve yerel ölçekte de ciddi bir yönetim sınavına dönüştüğünü bir kez daha ortaya koydu.
Yorumlar